BBP GENEL BAŞKANLIĞINA NİÇİN ADAYIM?

ve BBP GENEL BAŞKANLIĞINDAN NİÇİN ÇEKİLDİM?
AÇIKLAMALAR…

18 yıllık şanlı bir mücadele sürdüren Muhsin Reisin bir suikast sonucu şehit edilmesinin ardından BBP’de bir yönetim zaafiyeti olduğuna inanıyorum.

Genel başkan seçilen sayın Topçu’nun çabalarını ve iyi niyetini takdir ediyorum. Ancak sadece iyi niyetin bir şey getirmediği açığa çıkmıştır.

Sayın Topçu’nun Genel Başkanlığı’ndaki BBP yönetimi şehadet sürecini iyi yönetemedi ve hala suikast olduğunu kabul bile edemedi.

BBP’nin seçimlere girmemesi gerektiğine inandım. Bunun yerine Muhsin Reisin katilleri bulunana kadar TBMM önünde çadır kurulmalı ve bu işin peşini bırakılmamalıydı.

Seçimlerden böyle bir yenilgi ile çıkılacağı belliydi. Çünkü hemen kahır ekseriyet Muhsin Reis hayatta iken çalışmamalarının vicdan azabını rahat ettirmek için çalıştı. Mesele ihlâslı olmadığı için de sonuç vermedi.

Sayın Yalçın Topçu’nun istifa etmesini şerefli bir hareket olarak görüyorum. Ancak bu yenilginin sadece Sayın Topçu’ya ait olmadığı gerçeğini yönetimin diğer birimleri de görmeli ve gereğini yapmalıdır.

3 Temmuz’da apar topar bir kongrenin yapılması BBP’de statükoyu devam ettirmek isteyenlerin bir tiyatrosundan başka bir şey değildir. Yapılacak iş geniş bir zaman dilimi bırakılmalı ve hareketin her seviyesinde BBP’nin bundan sonraki durumu istişare edilmeli ve öyle karar verilmeliydi.

SAYILACAK GEREKÇELER ÇOK. ANCAK KISA KESİYORUM VE GENEL BAŞKANLIĞA NİÇİN ADAY OLDUĞUMUN SEBEPLERİNİ AÇIKLIYORUM:

Eğer BBP’li dava arkadaşlarım beni genel başkan yaparlarsa; “NE PUT ADAM, NE HAM YOBAZ, NE BOZKURT; YENİ NİZAM, YENİ İNSAN, YENİ YURT” ANLAYIŞIYLA;

1. İlk işim ALPERENLERİN ÜLKÜCÜ OLMADIĞINI ilan etmek olacaktır. Çünkü yıllardır ülkücülükten geçinmeye çalışmanın davaya bir şey kazandırmadığı açıktır. 

2- BBP’nin bir siyasi parti olmadığını, aksine İSLAM DAVASI YOLUNDA KULLANILAN BİR ARAÇ olduğunu açıkça ilan edeceğim.

3- BBP’nin tüzüğüne “GENEL BAŞKANLAR ALTI AY İÇİN SEÇİLİR VE İKİ DÖNEMDEN FAZLA ÜST ÜSTE ADAY OLAMAZLAR” ilkesini koyacağım.

4- Davaya emeği geçmiş AKİL ADAMLAR VE ÂLİMLERDEN oluşan bir İSTİŞARE HEYETİ kuracak, MEŞVERET İLKESİNİ HAREKETE GEÇİRECEK  ve alınacak bütün kararların buradan çıkmasını sağlayacağım.

5- Partide içe ve dışa yönelik faaliyetleri ayıracak ve en büyük mesaimi içe yönelik faaliyetlere, yani insan yetiştirmeye ayıracağım.

6- İlk işlerimden biri de BBP’de kadroların tasnifini yapacak ve içerimize sızmış bütün ULUSALCILARI, ATATÜRKÇÜLERİ, TÜRKÇÜLERİ, IRKÇILARI, ÜLKÜCÜLÜKTEN GEÇİNENLERİ, RANTÇILARI, KOLTUK SEVDALILARINI, ERGENEKONCULARI VS. temizleyeceğim.

7- İnandığımızı hayata aktarmak için çalışacak, başta en büyük ibadetimiz olan namaz olmak üzere İslam’ın esaslarını yaşamayanların BBP yönetiminde yer almamalarını sağlayacağım.

8- Parti yönetmek için tek ölçünün Kur’an ve onun hayata yansıyan uygulaması olan sünnet olduğunu ilan edecek ve bunu uygulama alanına koyacağım.

9- Lideri, teşkilatı, doktrini vs. araçları kutsayanlarla mücadele edeceğim. Bütün bunların gerçek hedef olan İlay-ı Kelimetullah davasına varmak için birer araç olduğunu beyan edip, uygulama alanına koyacağım.

10- Ve hepsinden önemlisi MUHSİN REİSİN KATİLLERİ BULUNANA KADAR TBMM ÖNÜNDE BİR ÇADIR KURUP HER GÜN EN AZ ELLİ KİŞİ NÖBETLEŞE BEKLEYECEKTİR.

11. BÜTÜN ALPERENLERİ KUCAKLAYACAK BİR YÖNETİM ANLAYIŞI KURACAK VE ANAYASASI SADECE KURAN OLAN BİR PARTİNİN KURULMASI İÇİN GEREKEN GİRİŞİMLERİ YAPACAĞIM.

Bu gerekçelerin şimdilik yeterli olduğuna inanıyorum.

3 Temmuz gününe kadar gerçekten bu ilkeleri uygulayacak bir aday çıkar ve sorumluluğu alacağını beyan ederse, o aday lehine genel başkanlıktan çekileceğimi de deklare ediyorum.

TÜRKİYE’NİN VE BAHUSUS DÜNYANIN ALPEREN RUHA İHTİYACI VARDIR. BU RUHU YENİDEN ZİRVELERE ÇIKARMAK VAADİYLE GENEL BAŞKANLIĞA ADAYLIĞIMI KOYDUĞUMU AÇIKLIYOR VE BÜTÜN ALPERENLERİ ALLAH’IN (CC) SELAMIYLA SELAMLIYORUM.

******

BBP GENEL BAŞKANLIĞINDAN NİÇİN ÇEKİLDİM

GEREKÇELERİM..

18 yıllık şanlı bir mücadele sürdüren Muhsin Reisin bir suikast sonucu şehit edilmesinin ardından BBP’de bir yönetim zafiyeti olduğuna inandığım için 3 Temmuz’da yapılacak kongrede Genel Başkanlığa aday olmuştum.

Acelece alınan kongre kararında bir tiyatro döndüğünü biliyordum. Ancak bunun aleni olarak yapılmayacağı iyi niyetini muhafaza ederek adaylığımı gerekçeleriyle beraber açıkladım.

Gelinen noktada oynanan tiyatronun açık biçimde sergilendiğine şahit oldum ve bu tiyatronun bir parçası, seyircisi veya figüranı olmamak için BBP GENEL BAŞKANLIĞINDAN ADAYLIĞIMI GERİ ÇEKTİM.

Şehit Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehadet sürecini iyi yönetemeyen ve bu hususta hükümetin piyonu olan BBP yönetiminin aynı statükoyu devam ettirmek için oyun içinde oyun sergilediklerini görüyorum.

Bu oyunlardan en basiti genel başkanlık için aday olan Yavuz Ağıralioğlu, Selim Çoraklı ve Nevzat Yanmaz’ın adaylıklarının BBP sitesinden en ufak bir haber bile yapılmazken; BBP’yi % 2.2’den % 0.7’ye düşüren ekibin genel sekreteri Sayın Mustafa Destici’nin genel başkanlık adaylığının açıklamasını tam sayfa vermesi ve genel merkezin adeta şov yaparak bunu açıklaması olmuştur.

ADALETİN OLMADIĞI YERDE BİRLİK OLMAZ. BİRLİĞİN OLMADIĞI YERDE DE BAŞARI HİÇTİR.

BBP genel merkezi bu tavrıyla ADALETSİZ OLDUĞUNU İLAN ETMİŞTİR.

Sayın Destici’nin, Firuze Yazıcıoğlu’nun isteğiyle genel başkan olduğunu açıklaması ise tam anlamıyla bir ajitasyon ve şehit liderin emanetlerini kendi genel başkanlığı için kötüye kullanmaktır. Bu durum Destici’nin nazarında davanın İlay-ı Kelimetullah davası değil; hissin hâkim olduğu bir noktasını da açığa çıkarmıştır.

Sayın Yalçın Topçu’nun, başarısız olduğunu kabul ederek istifa etmesini takdirle karşılıyorum. Ancak onun ekibinden olanların aynı erdemi göstermemelerini ve üstüne üstlük Alperenlerle dalga geçercesine adaylıklarını açıklamalarını Alperenlikle bağdaştıramıyorum.

BBP’yi %2,2’den % 0.7’ye gerileten ekibin ikinci adamı olan Mustafa Destici’nin alınan mağlubiyet sonrası divandan İstifası beklenirken Genel Başkanlığa aday olduğunu açıklaması bütün Alperenleri derinden üzmüştür.

Sayın Mustafa Destici’nin adaylığı ilan ederken yaptığı açıklamada aday olduğunu 45 MKYK üyesinin ve 70 il (BBP’de kurulu 70 il bulunmazken) başkanının kendisini desteklediğini açıklaması ve BBP’nin diğer 2 adayında içinde bulunduğu 38 kişilik MKYK listesi bulunurken bunların 45’inden destek aldığını ifade etmesi bile tek başına oynanan tiyatronun yalan üzerine bina edildiğini açıklamaya yeter diyorum.

Sayın Destici’nin adaylık açıklamasını BBP sitesini kullanarak duyurması, diğer adaylığını açıklayan adayların açıklamasının parti sitesinde yer almaması da BÜYÜK BİRLİK anlayışlarını net biçimde ortaya çıkarmıştır.

Mason olarak bilinen Süleyman Demirel’in elini öpmesiyle teşkilatlarca eleştirilen Destici’nin, Zaman gazetesinde yayınlanan ve partideki 250 delegeyi terörist ve Ergenekoncu olarak isimlendiren açıklama ile de gündeme gelmesini de hesaba katarsak bu ekibin BÜYÜK BİRLİĞİ NASIL SAĞLAYACAKLARINI DOĞRUSU MERAK EDİYORUM.

Eskiden krallıkla yönetilen ülkelerde saltanat babadan oğula geçiyordu. BBP’de ise yazılan tiyatro gereği artık genel başkanlık sekreterden sekretere geçmeye başladı. 

Daha önceki açıklamalarımda da değindiğim gibi 3 Temmuz’da apar topar bir kongrenin yapılması BBP’de statükoyu devam ettirmek isteyenlerin bir tiyatrosundan başka bir şey değildi. Yapılacak iş geniş bir zaman dilimi bırakılarak hareketin her seviyesinde BBP’nin bundan sonraki durumu istişare edilmesi ve öyle karar verilmesiydi. Görünen o ki mevcut ekip statükoyu devam ettirmeye kararlı görünüyor.

Geçici olarak BBP Genel Başkanı olan Sayın Hakkı Öznur’un Destici’nin yaptığı toplantıya katılarak yaptığı konuşmada kongrenin birlik, beraberlik ve olgunluk içerisinde geçeceğine inandığını söylemesi güzel bir temenni olsa da, aynı duyarlılığı diğer adaylardan esirgemesi BÜYÜK BİRLİK fikrine ne kadar uymaktadır; orasını Alperenlerin ferasetine havale ediyorum.

Gelinen noktada görülen o ki, BBP GENEL BAŞKANI 3 TEMMUZ OLMADAN VE DELEGELERİN KİMİ SEÇECEĞİ KAALE ALINMADAN statükoyu devam ettirmek isteyen ekip tarafından GENEL MERKEZDE İLAN EDİLDİ… DESTİCİ GENEL BAŞKAN VEEEE STATÜKOYA DEVAM…

“NE PUT ADAM, NE HAM YOBAZ, NE BOZKURT; YENİ NİZAM, YENİ İNSAN, YENİ YURT” ANLAYIŞIYLA;

Böyle bir tiyatronun kıyısından köşesinden geçmemek için BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL BAŞKANLIK ADAYLIĞI GİRİŞİMİMDEN VAZGEÇTİM. MÜCADELEMİZ GERÇEK ALPERENLERİN YETİŞMESİ DOĞRULTUSUNDA DEVAM EDECEKTİR.

TÜRKİYE’NİN VE BAHUSUS DÜNYANIN GERÇEK ALPEREN RUHA İHTİYACI VARDIR. BU RUHU YENİDEN ZİRVELERE ÇIKARMAK İÇİN ALPERENLERİN YETİŞECEĞİ ZEMİNLERDE BULUŞMAK DİLEĞİYLE BÜTÜN ALPERENLERİ ALLAH’IN (CC) SELAMIYLA SELAMLIYORUM.

***

BÜYÜK BİRLİK NE YAPMALI?

Seçimler bitti ve artık Türkiye yeni bir hükümetle yoluna devam edecek. Seçim bitti ama partilerdeki çalkalanmalar henüz yeni başladı.

Bu seçimde oyunu azaltan partilerden biri de kurulduğundan beri desteklediğim ve 1992 yılından beri siyaset arenasında yerini korumayı başarabilen BBP oldu.

Siyaset pahalı bir kurum. Devlet veya başka bir destek olmadan bir partiyi ayakta tutabilmek gerçekten çok zor. BBP devlet desteği almadan 19 senedir siyasi hayat içinde varlığını mensuplarının maddi ve manevi fedakârlıklarıyla korudu.

BBP kurulduğundan beri Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun liderliğinde devam ediyordu. Bir suikast sonucu şehit edilmesinin ardından yaşanan süreçte BBP’nin genel başkanlığına partinin yıllarca sekreterliğini yapan Sayın yalçın Topçu getirildi. Seçimler sırasında % 10 alamazsak istifa ederim diyen Sayın Topçu sözünde durarak istifa etti.

BBP şimdi yeni bir dönemecin başına geldi diyebilirim.

Ne yazık ki ülkemizde istisnaları saymazsak genel olarak partiler her karizmatik kişilerin etrafında oluşuyor, varlığını sürdürüyor ve karizmatik liderin gitmesiyle de tarih sahnesinde yerini alıyor. BBP’de 1992 yılında Muhsin Yazıcıoğlu’nun karizmatik kişiliği etrafında oluştu ve diyebilirim ki şehadet sürecine kadar geçen 17 sene içinde Yazıcıoğlu partiyi neredeyse tek başına omuzunda taşıdı. Birçok partili arkadaşımızın itiraf gibi ifadelerinde Yazıcıoğlu hayatta iken kimsenin yeterince çalışmadığı beyan edilmektedir. Bence bu itiraflar doğrudur; zira müşahedelerim de bunu doğrulamaktadır.

BBP 19 yıllık tarihi içerisinde bazı başarılar yakalamadı değil. Ancak bunların geçici ve konjonktüre bağlı suni ve kalıcı olmayan başarılar olduğu daha sonra anlaşıldı. Şehadet sürecinde de bu suni artışı bir kez daha gördük. Onu sevenler yerel seçimlerde bir seçime mahsus oylarını BBP’ye, daha doğrusu Muhsin Yazıcıoğlu’nun şahsına verdiler. Aradan geçen iki seneden sonra yapılan seçimlerde bu oy artışının suni ve geçici olduğu ortaya çıktı ve BBP ancak 0.7 oy alabildi.

Şimdi bunun sebeplerini Tayyip Erdoğan faktörü ve başka şeylere bağlamak mümkündür. Ancak benim gözlemlediğim sebepler dıştan çok içe yönelik şeylerdir.

Bilindiği üzere BBP ve karizmatik lideri Muhsin Yazıcıoğlu, her şeyini Türkeş’in ördüğü Ülkücü hareketten ayrılarak kuruldu. Ayrılış sırasındaki sebeplerin temelinde yer alan amillerin başında İslam anlayışının farklılığı yatıyordu. Uzun zamandır MHP içinde süregelen örtülü İslamcı- Türkçü çekişmesinin bir patlama noktasıdır BBP’nin kuruluşu. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu bunu özellikle ayrılış sırasında değişik gazetelere verdiği demeçlerinde ve ayrılışın manifestosu olan MİLLİ MUTABAKAT ÇAĞRISI isimli bildiride açık biçimde ortaya koymuştur.

“Ülkücünün ülkücüyü vurmasını teşvik edenlerle bir arada beraber olmak artık mümkün değildir. Hiç kimsenin kırılmasını istemedik, o zaman siz fırsatçı görüş ve siyasi anlayışınızla kendi yolunuza, biz de idealist düşüncelerimizle kendi yolumuza dedik.”

Partiye seçilen amblemin içirdiği mana da BBP’nin İslam anlayışının göstergesidir:

“Bizler amblemimizde Hilâl ve Gül’ü tercih ettik. Sevgiye, zafere, saadete olan susuzluğumuzu gidersin, diye yaptık bu tercihi. Hilâlimiz; karanlıkları aydınlatan ışığımızı, yayılmacılığa ve zulme dayanan Yeni Dünya Düzeni’ne alternatifimizi ve de gücümüzü ifade ediyor. Hilâlin kucakladığı Gülümüz; Sevgili Önderimiz Peygamber Efendimizi hatırlatan, O’nun insanlığa takdim ettiği soylu değerlerini vurgulayan; bozgunculuğu, kini ve zulmü reddeden bir sembol olarak seçilmiştir.”

 “Milli Mutabakat Çağrısı” ise adeta bir İslami manifesto niteliğindeydi. Yerel olmaktan çok bütün Müslümanları kuşatan açıklamalar vardı. “Milletimizi güçlü kılan bin yıldır olduğu gibi İslamiyet’tir. Milletimizin kendi gücü ve iradesiyle layık olduğu mevkii alacağı yeniçağda, bu mevkie bin yıldır güç aldığımız kutlu kaynağımız İslamiyet’le varacağız. Allah’ın (cc) birliği ve yüce Peygamberimizin (sav) risaleti dışında hiçbir mutlak hakikat tanımıyoruz.” denilerek İslam merkeze oturtulmuş ve bütün çözüm yolları bu çerçevede ele alınmıştı.

BBP’nin 19 yıllık tarihini incelediğinde bu manifestoya ne derece uyulduğu konusu tartışmalıdır. Değişen siyasi şartlar içerisinde bu manifestodan tavizler verildiği görülmektedir. Belki de bundan dolayıdır ki, kuruluşta BBP’de yer alan birçok insan süreç içinde BBP’den ayrılmak durumunda kalmıştır.

Milli Mutabakat Çağrısı içerisinde savunulan görüşlerin Ülkücülükle bazı benzer yönelri olsa da birbirinden çok uzak olduğu açıktır. Zira ideolojik bir yapılanma olan Ülkücü hareketin Milli Mutabakat Çağrısı içinde özellikle yer alan “Allah’ın (cc) birliği ve yüce Peygamberimizin (sav) risaleti dışında hiçbir mutlak hakikat tanımıyoruz.” Açıklamasına katılmaları mümkün görünmemektedir.  Zira Ülkücüler “Lider+Teşkilat+Doktrin” mutlak hakikatine de sımsıkı bağlıdırlar. Ülkücülere göre “Lider+Teşkilat+Doktrin” asla eleştirilemez. Halbuki BBP’yi kuran düşüncenin bunu kabul etmesi mümkün değildir. Zaten ayrılışlar sırasında en çok kullanılan söz “PUTLARI YIKARAK GELİYORUZ”du.

Rahmetli Şehit Muhsin Yazıcıoğlu, Ülkücülükle olan bu ayrışmayı netleştirmek için kendi gençliğine ALPEREN ismini seçmiş ve gençlik teşkilatını da “Nizam-ı Âlem Ocakları” olarak tespit etmişti. Daha sonra da bu teşkilat “Alperen Ocakları”na dönüştürülmüştü.

Rahmetli Şehidimiz yıllar sonra (2007) Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Merkezi’nce Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda tertip edilen “Sevdamız Türkiye” başlıklı gençlik şöleninde Alperen gençliğin gayesini şöyle açıklamıştı: “Milletimizin, devletimizin bekası ve bizi biz yapan tüm milli ve manevi değerlerimiz tehlikededir! Milletimizin ve devletimizin mukadderatını, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır! Bunun teminatı Büyük Birlik kadroları ve Alperen Gençlik’tir!”

Ancak yaşanan siyasi süreç ve gelişen olaylar Alperen ve Ülkücü kavramlarının birbirine karışmasına sebep olmuştur. Rahmetli Yazıcıoğlu “yıpranmamış yepyeni kadrolarla geliyoruz” açıklamalarına rağmen BBP bir türlü “ÜLKÜCÜLÜK”den kurtulamadı. Tabii ki bu kurtulamama bana göre BBP’nin siyasi arenadaki gelişmesinin önündeki en büyük engeldi. Bu gerçeğin tespitini 1993 yılında kaleme aldığım ve Muhsin Yazıcıoğlu’nu ve BBP’yi anlatan ilk kitap olan “Parçadan Bütüne Yeni Oluşum” eserimde yapmıştım. O eserin son sayfasında bu ayrımın net olarak yapılmadığı ve Milli Mutabakat Çağrısı içinde yer alan kavramlara tam olarak uyulmadığı takdirde “marjinal” bir parti veya hareket olarak kalınacağını vurgulamış ve bu tuzağa dikkat çekmiştim. Ancak maalesef ilerleyen yıllarda biraz da başarısızlığın getirdiği psikoloji ile BBP ayrılışta “PUT” olarak gördüğü “BOZKURT”u kullanmaya ve “ÜLKÜCÜLÜKTEN MEDET UMMAYA” başladı. Alperenlerin “MİLLİ MESELELERDE ATATÜRK” olmaya çağrılması da işin tuzu biberi oldu. Sağda solda kendine yer bulamamış birçok eski Ülkücü, Ulusalcı, Ergenekoncu, Derin devlet yanlısının özellikle 2007 yılında BBP’ye gelmesi, bazılarının genel merkezde ve illerde yönetici yapılması ve ardından da geldikleri gibi gitmeleri de BBP’nin çizgilerinin pembeleşmesine sebep oldu.

BBP, durmadan “Denenmemiş kadrolarla iktidara talibiz” dedi ama geçmişte millet tarafından denenen ve denendiği dönemlerde hiçte başarılı bir çizgi takip etmeyen Ülkücülüğe sığınılması, sonucu menfi etkileyen bir unsur oldu. 

Bu tür zikzaklar Alperenler ve BBP’nin birçok yöneticisinin kafasının karışmasına sebep oldu ve bazı tartışmaları da beraberinde getirdi. Ben bu tartışmaların geçmiş yıllarda (Ayrılış öncesinde) Ülkücü hareket içinde yaşananlarla benzerliğine dikkat çekmiş ve bu hususta kaleme aldığım makaleleri ve bir raporu rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na da vermiştim.

Aradan 19 yıl geçti ve ben maalesef haklı çıktım. Bugün BBP 19 yıldır girdiği seçimlerde bir başarı elde edememiş parti konumuna düştü. Hâlbuki BBP bir parti değil, bir inanç, bir fikir hareketinin aracı olmaktan öte bir mana taşımıyordu. Fakat ne yazık ki parti çoğu kez araç olmaktan çıkarılıp, amaç haline getirildi. Getirildi ama ne parti olabildi ne dava. Anadolu insanının değimiyle “İki cami arasında beynamaz” hale geldi. Parti olup hedefe gitmek için her yolu meşru göremediği için bir iktidar alternatifi olamadı. Parti olduğu içinde bir dava hareketi olma yolundaki faaliyetleri (Birkaç yerel ve ferdi eylemleri vs. saymazsak) yapamadı.

Adımız BÜYÜK BİRLİK’ti ama biz içimizde bile bu birliği tesis edemedik. Aynı davanın insanlarıyız dedik, ancak birçok genel hususta bile aynı düşünemedik. Eylemimiz ile söylemlerimiz çoğu kez birbirini tutmadı. Bir yandan Aleme nizam vereceğiz derken, diğer yandan kendi şahsi hayatımıza bile nizam veremedik. Alperen kimliğini taşıyan birçok BBP yöneticisi İslam’ın yaşanmasında lakaytlık gösterdi. En temel ibadetimiz olan namaz bile kılmayan idarecilerin olması, geriden gelenler üzerinde menfi tesir bıraktı.

Parti teşkilatlarında İslami bir kardeşlik tesis edilememesinin de büyük zararları oldu. Çoğu parti yöneticisi yöneticiliği bıraktıktan sonra parti teşkilatlarına bile uğramaması bunun tipik örneğidir.

Alperenler ve BBP, milletimiz ve manevi çöküşte olanlar için ne YUNUS EMRE, HACI BEKTAŞ-I VELİ ve MEVLANA ölçüsünde MANEVİ ÖNDER ve ne de milli davalarda Alperenler’in her biri birer MUSTAFA KEMAL de olamadı. 

Alperenler ve BBP, devletin varlığını ve bekasını, her türlü iç siyasi çekişmenin üstünde tutup, koruyup, kollamasını bilen, bu uğurda en ufak bir taviz vermeyen BURÇ BEYLERİ de olamadı.

Çelişkiler yumağı içinde didinip duran BBP, bu süreçte ne tek otorite saydığı İslam’dan, ne medet beklediği Ülkücülükten, ne milli meselelerde lider gösterilen Atatürk’ten, ne cemaatlerden, ne açık biçimde destek olduğu AKP’den, ne de başka şeylerden beklediğini bulamadı.

Devlet merkezli milliyetçilikten milleti eksen alan, bireyi koruyan kültürel milliyetçilik anlayışı da bir şey getirmedi.

 BBP, milletten yana duruşu, bugüne kadar sürdürdüğü milli siyaset anlayışı ile vatandaşlardan oy istedi ama istediğine bir türlü eremedi.

Değişik zamanlar sayıca çok az da olsa girdiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde millet vicdanını rahatsız eden hiçbir şey yapmadan hatta millet vicdanının istediği bir siyasi performansı göstermiş olmasına rağmen, BBP konjonktürel siyasal ortamların bir noktada kurbanı durumuna düştü.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu açık biçimde bir suikasta kurban gitmesine rağmen BBP’nin bu süreci iyi yönetememesi ve daha suikast lafını bile telaffuz edememesi de süreçte partiye büyük zararlar getirdi.

Yazıcıoğlu’nun şehadetinden sonra parti içinde oluşturulamayan birlikte BBP’yi sarstı. Ortaya çıkan genel başkan adayları etrafında özellikle sanal ortamda oluşturulan tarafgirlik, adı BÜYÜK BİRLİK olan bir harekette birçok çatlakları da beraberinde getirdi.

Ve bugünkü duruma gelindi.

Şimdi ne olacak?

Şüphesiz BBP içinden yeni bir genel başkan çıkaracaktır. Ancak yeni genel başkanın harekete ciddi bir ivme kazandırması zor görünmektedir. Bunun sebeplerini de yukarıda izah etmeye çalıştım. Bunun için ben 1992 yılında olduğu gibi bugün de BBP’nin bir parti olarak yoluna devam etmemesini ve gençliğe yönelik faaliyetler çerçevesinde bir dava hareketi olarak kalmasını savunuyorum.

Müslüman, mü’min, idealist, bir insan asla “keşke” demez. Biz de keşke demiyoruz. Ancak tarih tekerrürden ibarettir. Eğer gelecekte de BBP parti olarak devam edecekse bu tür çelişkilere düşmemesini tavsiye ediyorum.

Sonuç olarak BBP ne yapmalı sorusuna şöyle cevap vermek istiyorum:

1- BBP erken alınmış bir kurultay kararı ile bana göre yanlış yapmaktadır. Öncelikle yapılacak iş, bu davaya emeği geçmiş bütün insanların fikirlerinin alınacağı bir zemin oluşturulmalı ve öncelikle BBP’nin parti olarak devam edip etmeyeceği tartışılmalıdır. Aksi halde böyle yangından mal kaçırır gibi yapılacak bir kurultay ile seçilecek bir genel başkanın yapabileceği hiçbir şey olmaz ve BBP gelecekte % 0.7’yi de eritir.

2. Şahsi fikrim BBP parti olarak yoluna devam etmesin. Parti için harcanan maddi ve manevi gayretler gençliğin milli ve manevi değerlerle yetişmesinde kullanılsın.

3. Davaya emeği geçmiş ve her şarta rağmen mevzisini terk etmemiş AKİL insanlardan bir MEŞVERET heyeti kurulsun ve ŞURA prensibi hayata geçirilsin.

4. Lider eksenli değil, çağı yakalamış bir kadro eksenli bir yapılanma sağlansın. Yöneticilik babadan oğula geçen bir kurum değil, liyakat esasına dayanan bir müessese haline getirilsin.

5. BBP ve Alperenler ülkücülükten, ulusalcılıktan ve kendi düşüncesiyle çelişen/çatışan merkezlerden medet beklemeyi bıraksın.

6. ALPEREN kimliği güçlü bir şekilde savunulsun ve Ülkücülük ideolojisiyle farkları açık biçimde ortaya koysun.

7. Milli Mutabakat Çağrısı çerçevesinde yeniden “Allah’ın (cc) birliği ve yüce Peygamberimizin (sav) risaleti dışında hiçbir mutlak hakikat tanımıyoruz.”sözünü bir kez daha açık biçimde deklare etsin.

8. Söylemi ile eylemi birbirini tutmayan kişiler asla yönetici yapılmasın. Yöneticilik yapacak kişiler için Kur’an ve Sünnet ekseninde ilkeler konsun ve bu ilkeleri taşımayanlar asla yönetici yapılmasın.

9. Alınacak bütün kararlar şimdiye kadar bu davaya emeği geçmiş herkesin fikirleri alınarak oluşturulsun.

Şimdilik bu kadarla iktifa ediyorum. Gelecek günlerin Alperenler için aydınlık olacağına inanıyorum. İçini ve dışını fethetmiş ve kendi içinde gerçekten BÜYÜK BİRLİĞİ sağlamış bir Alperen gençliğe bu ülkenin ve bütün dünyanın ihtiyacı vardır. Bugünden sonra yapılacak bütün girişimler bu gençliğin sağlam bir şekilde yetişmesine zemin hazırlamak olmalıdır. Aksi halde 19 yıl sonra eğer var olabilirsek yine aynı dertleri konuşmuş oluruz.

BBP GENEL BAŞKANLIĞINA NİÇİN ADAYIM?” üzerine bir yorum

Yorum bırakın