ÜLKÜCÜ SEÇİLMİŞ İNSANDIR

HABER: SELİM ÇORAKLI

Ruhları 18 yaşında olan ve “Delikanlılar Vuslat Kervanını” oluşturan ülkücüler Ayazağa’da Hacı Kamil Balyer’in mekânında bir araya geldi. Toplantıya ülkücü hareketin çilesini çekmiş, cezaevlerinde ömür tüketmiş çok sayıda aksakallı ülkücü iştirak etti.

Toplantının açılış konuşmasını yapan ülkücü hareketin Dede Korkut’u Orhan Çakıroğlu, yapılan toplantıların bütün ülkede önemli yankı uyandırdığını ve ülkücüler arasında birlik ve beraberliğe büyük katkı sağladığının üzerinde durdu.

Toplantı günü vefat eden Metin Elçi’nin örnek bir ülkücü olduğunu belirten Çakıroğlu, “Ülkücü yaşayan insandır, azizdir. Seçilmiştir. İmani güçlü kamil Müslüman’dır. Ülkücü Allah’ın pusatı ve İslam’ın askeridir. Mazlumun, masumun her daim yanındadır. Adaletli, merhametli, şefkatlidir.  Ülkücü Türk milletinin sigortasıdır. Türk her yerde Türk’tür. Türk’e her yer yurttur. Türk’ün hedefi kızıl elmadır. İzi bozkurt ayak izidir. Ülkücü imanın pratiğini yapar. Gerçek âleme hicret eden Metin Elçi ülküdaşımız böyle biriydi. Onu gönlümüze sırlayacağız. Yeri doldurulamaz kadar örnek bir ülkücüydü. Bunun için yeni Metin Elçiler yetiştirmeliyiz.” Dedi.

Daha sonra söz verilen, Ülkü Ocakları eski başkanlarından Nadir Altındal ve Memduh Yellice gibi ülkücü hareketin önemli isimleri de Metin Elçi’nin örnek bir ülkücü ve insan olduğu üzerinde durdular. Hastalık sürecini takip ettiklerini ancak takdiri ilahin önüne geçilemeyeninin de altını çizdiler. Ülkücülerin hayatta iken kıymetinin bilinmesinin de üzerinde duran açıklamalar yaptılar.  

Eskimez ülkücülerden Mustafa can ise toplantıları düzenleyenler teşekkür etti ve o da Metin Elçi’den bahsederken, “Metin Elçi tam anlamıyla bir ülkücüydü. 1975’te tanıdım ve güvendim. İyisi güvenmişim. Örnek alınacak insandı. Her bir ülkücü seçilmiş insandır.” Açıklamalarını yaptı.

Ülkü Ocakları İstanbul eski başkanlarından Erdem Karakoç ise, ülkücü duruşun öneminden bahsetti ve sözlerine şöyle devam etti: “Ülkücü değince aklımıza ilk olarak duruşunu ömrü boyunca bozmayan Metin Elçi gelir. İmrenilecek bir hayat yaşadı. Bizlere de zaman zaman çeşitli dayatmalar söz konusu oluyor. Biz bütün dayatmalar karşısında ülkücü duruşumuzu bozmamalıyız. Milli meselelerde ağırlığımızı göstermeliyiz. Bir araya gelmemiz bu duruşu göstermemiz açısından önemlidir. Bunun için MHP’nin iktidara gelmesi lazım. Ülkücüler olarak vazifemiz bu hususta elimizden gelen gayreti sarf etmektir.”

Daha sonra söz alan Erhan Öztunç, Ahmet Tat, Mustafa Dülger, Muhammet Dadakoğlu ve Sabri Şener de yapılan toplantıların önemine değindiler ve ülkücüleri karşı oynanan oyunlara karşı uyanık olunması üzerinde durdular. Metin Elçi’nin fedakar bir ülkücü olduğunu da belirten konuşmacılar ülkücülüğün koltuk peşinde koşma sevdası olmadığının da altını çizdiler.

Ülkücü hareketin duayenlerinden Hayrettin Alp ise konuşmacıların Metin Elçi’den bahsettikleri zaman diliminde onunla ilgili yazdığı bir şiiri okudu.

METİN ELÇİ ÜLKÜDAŞIMIZIN ARKASINDAN                                        

Kendisi bir yiğitti, mücadelesi çetin.

Veda etti bizlere, Uçmağa vardı Metin.

Yiğit Ülküdaşların, bilecekler kıymetin.

Bil ki toprağa değil, Gönüllere gömüldün.                      

Yalnız kendini değil, hep Milleti düşündün.

Ocaklarda yanarak, Zindanlarda üşüdün.

Savaştın hainlerle, hiç pes etmedin dün.

Bil ki toprağa değil, Gönüllere gömüldün.                                                           ———- 

Hiç leke sürdürmeden, O şerefli adına.

Uçmağa gidiyorsun, binerek kır atına.

Selam götür bizlerden, Yüce Başbuğ katına,

Bil ki Toprağa değil, Gönüllere gömüldün.

MHP eski Milletvekili ve ülkücü hareketin duayenlerinden Ahmet Çakar ise, “Dün büyük mücadele insanı Nefi Demirciyi uğurladık. Nefi Demirci, ‘Kerkük Türk’tür Türk kalacaktır.’ sözünü bize miras bırakmıştı. Bugün de Metin Elçi’yi gerçek âleme yolcu ettik. Metini de küçük yaşta tanıdım. Fiziği ufaktı ama yüreği büyüktü. Yüreği bedenine sığmayan bir ülkücüydü. Kendini davasına adamıştı. Ülkücüler şahittir ki Metin Elçi, Allah’a, vatana, bayrağa, Türk milletine, Türk ülküsüne sevdalı bir kahramandı. İman, ahlak, cesaret, mücadele azmi ve samimiyet onda tecelli etmiştir.” Dedi ve açıklamasına şöyle devam etti:

“Bu toplantılarımız büyük bir boşluğu dolduruyor. Davamızı topluma tam olarak anlatamadık. Bu topluluğun misyonu eksik kalan bu görevi yerine getirmektir.   Tembellik etmeyeceğiz. Türk üşenmez. Türk milletinin güneşi olan ülkücüler de asla üşenmez. İri ve diri olmak zorundayız. Hak ve adaletin teceli etmesi için bunu yapmak zorundayız. Bu bizim asli vazifemizdir.”

Son olarak söz alan ülkücü hareketin yazarlarından Selim Çoraklı ise Arif Nihat Asya’dan mülhem kaleme aldığı “Yeni Ülkücü Duası” isimli duasıyla toplantıya son verildi.

YENİ ÜLKÜCÜ DUAMIZ

Biz, gür sesli yiğit ülkücüleriz.

Sesimizi daha gür çıkar Allah’ım.

Türkün en cesur seçilmiş erleriyiz.

Sen Bizi silahsız bırakma Allah’ım.

Şehidi bol olan aziz milletimizi,

Sen şehitsiz bırakma Allah’ım.

Kılıcın olan kahraman Türkleri,

Sen sahipsiz bırakma Allah’ım.

Bize güç ver düşman karşısında,

Kuvvetsiz ve aciz bırakma Allah’ım.

İslam’la bütünleşen Türk milletini,

Sen zafersiz bırakma, Allah’ım!

Bize güç ver, cihad meydanını,

Sen Ülkücüsüz bırakma Allah’ım!

Müslüman Türkün bütün yurtlarını,

Sen bayraksız bırakma Allah’ım.

Ölüme koşarak giden ülkücüleri,

Sen şehadetsiz bırakma Allah’ım.

Rehber Kur’an hedef Turan diyenleri,

Sen Ülküsüz Bırakma Allah’ım.

Uğruna baş koymuş yiğit ülkücüleri,

Sen iki cihanda sahipsiz bırakma Allah’ım.

Duamızı kabul eyle her zaman,  

Bizi Resul ve Başbuğsuz bırakma Allah’ım.

Bizi vatansız, bayraksız, ezansız, 

Ve asla Sensiz bırakma Allah’ım.

Toplantı hep beraber okunan Kürşat marşıyla sona erdi ve günün hatırasına toplu fotoğraf çekildi.

AK PARTİ HARUN MU OLACAK KARUN MU?

Yerel seçimlerden ağır bir yenilgi alarak çıkan Ak Parti yetkilileri yaptıkları açıklamalarda sandığın kendilerine bir ders verdiğini, bu dersin mahiyetini ve sonuçlarını iyice değerlendirdikten sonra gereken adımları atacaklarını bizzat Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından,  “Milletimizin bizden ve hükümetimizden beklentilerini çok iyi biliyoruz. Artık seçimin de olmadığı önümüzdeki 4 yıl içinde enflasyonla mücadelemizi inşallah zaferle sonuçlandıracağız. Sandıktan çıkan mesajlar ve yaptığımız değerlendirmeler ışığında gerekli adımları atmaya başlıyoruz.” Şeklinde özet olarak dinledik.

Daha öncede belirttiğim gibi Ak Parti’ye akıl vermek veya yol göstermek gibi bir iddiam yok. Erdoğan’ın değimiyle, “Ak Parti’ye had bildirmek” gibi bir gayem de bulunmuyor.  Yalnız ülke meseleleriyle yakından ilgilenen bir gazeteci- yazar olarak görüşlerimi belirtmeden de duramam.

Ak Parti 22 senedir iktidarda ve girdiği her seçimi kazanmış bir parti konumunda bulunuyor. İktidar yıpratıcıdır; buna rağmen Ak Parti bunca yıl yıpranmayı elimine ederek iktidar kalmayı başardı. Ancak ülkemizde yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi, Pandemi süreci, Gezi olayları, terör saldırıları vs. olaylar son yıllarda özellikle ekonomik alanda büyük sıkıntıların yaşanmasına sebep oldu. Ak Parti kendine göre bu sıkıntılara çözüm bulmaya çalıştı. Ancak 2019 seçimlerinde seçmen Ak Parti’nin yaptıklarını yeterli görmediğinden olsa gerek Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde Ak Parti’ye sarı kart gösterdi. 2023 genel seçimlerine kadar geçen sürede Ak Parti bu sarı kartın anlamını yeterince kavramadı ama milletimiz genel seçimleri ülkenin bekasına endeksleyerek Sayın Erdoğan’ı % 52 ile Cumhurbaşkanı seçti.

2024 seçimlerine girilirken özellikle emekli, asgari ücretli gibi dar gelirli kesimler büyük ekonomik sıkıntı içine düştü. Hükümet bunlara yönelik yeterli tedbirleri almayınca ve bazı adaletsizlikler yapınca 2024 seçimlerinde milletimiz Ak Parti’ye yeniden bir sarı kart daha gösterdi. Bu kez yaptığı ise sandığa gitmemek şeklinde oldu. Seçim sonrası kaleme aldığım ve bu sitede yayınlanan “Kazanan CHP Değil, Kaybeden Ak Parti!” başlıklı yazımda bunun sebeplerini kırka yakın maddede toparlayarak uyarı görevimi yaptım.

Neden Ak parti kaybetti ve CHP kazanan parti olmadı? Çünkü seçim sonuçları bunu açık biçimde gösteriyor. Ak Parti’nin2019 yerel seçimlerde aldığı oy sayısı 20.584.029 iken 2024 yılı yerel seçimlerde aldığı ol sayısı 12.502.115 oldu. Yani 8 milyona yakın Ak Parti seçmeni sandığa gitmedi.

CHP’nin de DEM ve İYİ partinin desteğine rağmen oyunun sayı olarak fazla artmadığını gördük. CHP 2019 yerel seçimlerinde Türkiye genelinde 12.868.815 oy alırken bu sayı 2024 seçimlerinde 13.983.928 oldu. CHP’nin birçok büyükşehir ve illerde kazanmasının sebebi açık biçimde Ak Parti seçmeninin sandığa gitmemesi olarak görülüyor.

Seçim sonrasında Ak Parti Genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan bundan sonra yapacaklarını, Biz seçmenin mesajını okuruz. Muhasebemizi yapar, hatalarla aramıza mesafeyi koyar, nerede kalmıştık der ve kaldığımız yerden yolumuza daha güçlü bir şekilde revan oluruz. Şunu herkes görsün ve bilsin: Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez.” Şeklinde özetliyor.

Peki, Ak parti 2019 yerel seçimlerinden sonra almadığı dersi 2024 seçimlerinden sonra alır mı? Akıllı her insan bu soruya “Elbette alır.” Der. Ak Parti’nin geçmişine baktığımızda bundan ders çıkaracaklarına dair öngörülerimizin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yapılacak ne tür bir g değişiklik yapılacağını bilmiyoruz ve herkes gibi biz de bekliyoruz.

Büyük devlet adamı Hz. Ömer, iktidarda bulunduğu sırada, Yanlış yaptığımızda bizi uyarmazsanız sizde hayır yoktur. Uyardığınız halde sizi dinlemezsek bir de hayır yoktur.” Diyerek millete önemli bir misyon yüklemiştir. Biz de onun işaret ettiği yoldan giderek iktidarın yaptığı yanlışlar hususunda zaman zaman uyarılarımızı yapıyoruz. Uyardığımız halde dinlemezlerse bu onların kibir ve gururdan gözlerinin kör olduğunu gösterir.

Çağımızın önemli düşünürlerinden ve Bosna’nın yeniden dirilmesinde büyük rol oynayan Aliya Izzetbegoviç, iktidara gelenlere, “İktidara gelirseniz kibirli olmayın, kendinizi beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri almayın. Güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun. Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur.” Diyerek çok önemli ikazlarda bulunmuştur. Ne yazık ki yaşanan bazı olaylar bu hususta Ak Partili bazı yöneticilerin yeterinde ders almadıklarını ve kibir gayyasına düştüklerini gördük. Belli makamlara gelen insanların geldikleri yeri unuttukları ve millet ile bağlarını kestiklerine şahit olduk. Bu yanlışlar yapılırken “Yanlış yapıyorsunuz.” Diyenler kaale alınmadı ve hatta bazıları itibar suikastına tabi tutuldu. Siyasetçileri en çok doğru sandıkları yanlışlar yıpratır. Bunun için siyasetçiler danışmanlarını iyi seçmek zorundadırlar. Siyasetçiler yanlış yaptıklarında ‘Yaptığınız yanlış’ diyemeyen danışmanlar hem iktidarları hem de ülkeyi tehlikeli duruma sokar.

Böyle bir ortamda bir fikre veya bir ideale adanmış olanlar ile çıkarı için dadanmış olanlar arasında büyük mücadele başlar. Adanmışlar davaları adına her türlü fedakârlığı yaparken, dadanmışlar bozmanın peşine düşer. Adanmışlar davaları, partileri adına artı değer üretirken, dadanmışlar kazanılan her şeyi tüketmekle meşgul olur. Ahlaksızlık hâkim olduğu böyle bir ortamda başarıdan söz etmek de imkânsız hale gelir. Artık böyle durumlarda en mükemmel programlar yapılsa bile sonuca varılması adeta imkânsız gibidir. Böyle ortamlarda problemleri parti programları veya reçeteleri düzeltmez. Davaya, partiye vs. hâkim olan ahlak düzelmediği müddetçe, ahlak politikaya egemen olmadıkça partiler de memleketler de asla düzelmezler.

22 senedir bir gazeteci-yazar olarak Ak Parti’yi gözlemliyorum. Bu zaman içerisinde özellikle sağlık, ulaşım ve savunma sanayi alanında ülke için güzel hizmetler yaptığını kimse inkâr edemez. Ama aynı başarıyı eğitimde, kültürde, şehircilikte ve son olarak da ekonomide gösterdiklerini söylemek hakka karşı haksızlık olur. Ak parti22 yıllık iktidarında binaları, yolları ve şehirleri imar etmekle meşgul oldu ama ne yazık ki ahlaki alanda, ailede, gençlerin yetiştirilmesinde büyük ihmaller yaptı.

Toplum olarak son beş sene içinde topyekûn bir krize sürüklendiğimizi kimse inkâr edemez. Bu kriz ortamında yaşananlara baktığımızda Sosyolojinin kurucusu sayılan İbni Haldun’un yaptığı bazı tespitlerin ülkemiz için tehlike oluşturduğunu görüyoruz.

İbni Haldun, bir toplumu çöküşe sürükleyen işaretleri açıklarken meseleyi şöyle özetler:

“Bir toplumu çöküşe götüren sebeplerin başında milletin kamplara bölünmesi ve toplumsal dayanışmanın yok olması gelir. Üretimin zayıflaması, tüketimin çılgın hale gelmesi, her gün vergilerin artırılması, devlet yönetiminde liyakatin dikkate alınmaması, adaletsizliğin yaygınlaşması da toplumları felakete sürükler. Yöneticilerin gurur ve kibre saplanmaları, devletin malıyla gösteriş yapmaları, riyakârlık ve dalkavukluğunu artması milletin umutlarını yıkar.  En kötüsü de her şey normalmiş gibi, bütün bunları görmezden gelen ve kabullenen bir topluluğun ortaya çıkmasıdır.”

İbni Haldun devletlerin kuruluş ve çöküşleri arasında, “Zafer, Hâkimiyet, rahatlık, huzur ve israf” şeklinde beş aşama yaşandığını da belirtir.

Devletlerin çöküşe gittikleri aşama olan “İsraf”  döneminde dünyevileşme ve sekülerleşme alabildiğine arttığından dolayı devlette giderilmesi imkânsız problemler meydana geldiğinin altını kalınca çizer.  

İktidardakilerin halka sırt dönmeleri, şatafatlı yaşantıları ve devletin kaynaklarının hovardaca tüketilmesinin toplumsal dengelerin bozulmasını beraberinde getirdiğini de belirten İbni Haldun meseleyi şöyle özetler: “Piyasalara düzensizlik hakim olur, enflasyon zirve yapar, yolsuzluk ve yoksulluk artar, vergiler altından kalkılamaz düzeye yükselir, halkın ümitleri kırılır ve sonuç itibariyle halkın devlete olan güveni azalır ve hatta yok olur.”

İbni Haldun’un tespitlerini dikkate alarak yaşadığımız olaylara bir kez dikkatlice bakmalı ve ülkemizle olan benzerlikler karşısında dehşetle ürpermeli değil miyiz?

Bir toplumdazina yasallaşırsa aile ayakta duramaz. Kötülüklerin anası içki yasallaşırsa o toplumda ahlak kalmaz. Mallar belli ellerde tekelleşir ve faiz yasallaşırsa ekonomik kriz baş gösterir. Toplumsal bir felaket olan kumar yasallaşırsa nesiller büyük tehlike yaşar. Rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma sıradan hale gelirse mevcut kamu düzeni sarsılır. Üretim olmazsa kalkınma olmaz.

Son zamanlarda yaşanan hadiselerle söylenenleri karşılaştırdığımızda hiçte iç açıcı durumda olmadığımızı görmemek için kör olmak lazım. Ever umutsuz değiliz ama içinde bulunduğumuz problemleri görmeyecek kadar da kör değiliz. Milletimizde bu problemleri gördüğü için 22 yıldır desteklediği iktidara 2019 ve 2024 yerel seçimlerinde ikaz etme ve sarı kart gösterme gereği duydu. Milletin ikazını nazara almadan onları “Bize oy vermediler, CHP geldi.” Şeklinde kötülemek iktidarın kendi ayağına sıkması anlamına gelir.

Milletimiz yaşananların nelerden kaynaklandığını çok açık biçimde görmekte ve iktidardan bazı taleplerde bulunmaktadır.  

Milletimiz başta iktidarın devlette hâkim duruma gelen israfın sonlandırılmasınıistiyor. Bu çerçevede milletvekili sayısının düşürülmesini, zirveye çıkmış olan makam araçlarının minimuma düşürülmesini, birden fazla maaş alanların engellenmesini, ihalelerdeki yolsuzlukların kaldırılmasını, spor kulüplerine para aktarılmamasını, iktidar yanlısı müteahhitlerin vergi borçlarının silinmemesini, siyasi partilere hazine yardımı yapılmamasını, Yap-İşlet-Devret projelerinde devlet garantilerinin (sayı olarak) kaldırılmasını, vakıf, dernek, cemaat ve tarikatlara para aktarılmasının kesilmesini, yüksek fiyata kiralanan devlet binalarından vazgeçilmesini, lüks ve gösterişli davetlerin yapılmamasını, gereksiz yapılan yurt içi ve dışı görevlendirmelerin son bulmasını, devlet gelirlerinin millete adaletli biçimde dağıtılmasını talep etmektedir.

Bu millet ariftir. Kendinden olanı baş tacı eder. Ona fırsatlar verir ve hizmet bekler. Yaptığı yanlışları ikaz eder ve düzelmeleri için sabırla bekler. Ancak sabrında bir sınırı olduğunu bilinmesini de ister. Verilen kredilerin hovardaca harcanmasına razı göstermez ve zamanı gelince kendisini dinlemeyen, kendisinden uzaklaşan iktidarları (Menderes, Özal örneklerinde olduğu gibi) yerinden etmesini de bilir.

Bu millet Harun olma iddiasıyla iktidara gelenlerin Harun olarak devam etmelerini istiyor. Karunlaşmalarına tahammül edemiyor.

Bu millet iktidarda Hz. Ömer gibi adaletli olma sözü verenlerin sözünde durmalarını istiyor. Turist Ömer olanlara tahammülü olmadığını da seçimlerde sarı kart göstererek ilan ediyor.

Yine bu arif millet, iktidara gelirken “Mücahit” olup, iktidar nimetleriyle karşılaşınca “Her işe müsait hale” gelenlere ise “Kırmızı kart” göstermesini de bilir.

GARDAŞ, BU SENENİN BAYRAMI NASIL?

KAZANAN CHP DEĞİL, KAYBEDEN AK PARTİ!

2019 yılında CHP’nin İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını kazanmasının ardından “CHP Kazanmadı, AK Parti Kaybetti” başlığıyla bir makale yazmıştım. https://yenidunyagundemi.com/kose-yazilari/chp-kazanmadi-akp-kaybetti-1149.html

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde de aynı düşüncedeyim. Çünkü CHP’nin kazandığı yerlere baktığımızda herhangi bir icraatlarından dolayı kazanmalarına dair en ufak bir işaret bile yok. Çünkü CHP belediyelerinin millete hizmet diye bir dertleri olmadığını hepimiz 5 senedir İstanbul ve Ankara’da yaşayarak gördük.

Peki, buna rağmen CHP bunca belediyeyi nasıl aldı? Oylarını nasıl bu derece artırdı? Ak Parti niye kalelerinde bile kaybetti?

İşte asıl sorulması gereken soru bunlardır.

5 yıl önceki makalemde özet olarak şunları yazmıştım:

“Ülkemizi 17 senedir Ak Parti yönetiyor. 17 senedir gerçekleşen 9 seçimi kazandığına göre demek ki o zamanlar milleti ikna etmişti. Fakat son yıllarda ve özellikle de son mahalli idareler seçiminde Ak Partinin milleti yeterince ikna edemediği ortaya çıktı. Bu sebeple Ankara, İstanbul, Antalya gibi büyük şehirleri kaybetti.

Seçim sonuçlarına bakarak şunu iddia ediyorum:

‘CHP KAZANMADI, AK PARTİ KAYBETTİ.’

31 Mart seçimlerinde aldığı yenilgiyi iyi okuyamayan Ak Parti, 23 Haziran 2019 seçimlerinde 25 yıldır belediyeyi yönettiği İstanbul gibi bir yerde daha büyük bir yenilgi aldı.

Bana göre, Ak Parti, kibrinin, yolsuzluklarının, FETÖ mücadelesini ciddi tutmamanın, aile, eğitim ve sağlıktaki yanlış uygulamaların, Öcalan gibi bir katilden medet ummanın, ekonomik bozulmanın, milletin sesine kulak tıkamanın, yoksulluğun tokadını yedi.

Şimdi bu tokadın muhasebesini yapar mı bilmem? Akif, ‘Tarih tekerrürden ibarettir.’ sözüne itiraz ederek ‘İbret alınsaydı tekerrür mü ederdi?’ diye cevap vermiştir.”

Bunları yazdıktan sonra Ak Partinin kaybetme sebeplerini de o zamanki şartlara göre makalede geniş biçimde açıklamıştım. Bunları merak edenler yukarıda linkini verdiğim makalemi okuyabilirler.

Peki, o günden bugüne değişen bir şey var mı?

Sonuçlara baktığımızda değişen bir şey olmadığını ve Ak Partinin geçmişteki yenilgilerden asla ders çıkarmadığını gördük.

Beş yıl önce millet Ak Partiye sarı kart göstermiş ve durumunu düzeltmezsen kırmızı kartta gösteririm mesajı vermişti. Bir yıl önce yapılan genel seçimlerde milletin Ak Partiyi iktidara taşımasındaki hikmeti ne yazık ki iktidar mensupları anlayamadılar. Milletimiz ülkenin geleceği için tehlike gördüğünden iktidarın CHP ve ortaklarının eline geçmesini istemedi ve Ak Partiyi tercih etti.

Bu gerçeği göremeyen Ak Parti ne yazık ki kibrinin esiri oldu ve kendisini iktidara taşıyan kesimlere sırt döndü. Aldıkları kararlarla zenginlerin daha zengin, fakirlerin daha fakir olmalarına sebep oldular. Uyguladıkları yanlış ekonomik politikalar sebebiyle piyasaların dengesi bozuldu. Faizler % 8’lerden % 50’lere kadar tırmandı. Akaryakıt ve dövizde de ölçü kaçtı. Hükümetin elinde para kalmayınca emeklilere hakları olanı bile veremedi. Böylelikle Ak Partiyi kaybetmeye götüren zincirin halkaları birbirini takip etti.

Memura enflasyon oranında zam vermesine ve seyyanen zamlarla desteklemesine rağmen aynı şeyi emekliler için yapmaması adaletsizlik doğurdu. Emekliler için ileriye yönelik vaatlerde bulunmaları da inandırıcı gelmeyince 16 milyon emeklinin tepkisi çığ gibi büyüdü.

Hükümetin kendi alacaklarına çok büyük zamlar yaparken emekliyi 10 bin liraya mahkûm etmesi belki de bardağı taşıran son damla oldu. Mesela hükümet araç muayene ücretlerini yüzde iki yüz artırarak 1851 TL’ye yükseltti. 10 dakikalık bir işlem için bu kadar fahiş bir ücretin alınması araç sahiplerinde tepkilerin doğmasına sebep oldu.

“Faiz düşünce enflasyon düşecek” denilerek yapılan dayatmalar tam tersi etki yaptı. Faiz % 50’ye çıktı. Bunun daha önce hırsız diye suçladıkları Mehmet Şimşek ve ekibi eliyle yapılması ise tam anlamıyla tepki çekti.

Akaryakıt fiyatlarındaki fahiş artış hayatın her alanını etkiledi. Mazot 45 TL olunca çiftçi alamaz oldu.

Kamudaki makam araçlarının çokluğu hep dikkat çekti. En küçük bir memurun altında bile makam aracı var. Kamudaki bu israf varken kalkınma olmayacağı açıktır. Bir yandan kasada para yok derken diğer yandan “İtibardan tasarruf olmaz.” denilerek yapılan bu israflar vatandaşı bıktırdı.

Millet bir ekmeğe muhtaç iken ve emekli açlık sınırının kat kat altında inlerken muhalefet tarafından sık sık gündeme getirilen Sarayın çok lüks masrafları da tepki oylarını artırdı.

Seçildiğinde mütevazı olan politikacıların ve üst düzey devlet görevine gelenlerin kısa zamanda Karun gibi zengin hale gelmeleri de milletin gözünden kaçmadı. Yönetimdekiler için yolsuzluğun sıradanlaşması ise tam anlamıyla bir aymazlık örneği oldu.

İktidarın devlete personel alımında yaptığı adaletsizlikler, çift hatta üç dört yerden maaş alan politikacıların varlığı geçim sıkıntısı içinde yüzen millet tarafından kabul görmedi.

Hükümetin FETÖ ile mücadelede işi sadece emniyet ve yargıya bırakması, Ak Partinin bu hususta en ufak bir çalışması ve stratejisi olmayışı da FETÖ ile gerçekten mücadele eden ve oylarını iktidara verenlerde büyük kırgınlık oluşturdu. Cahit Yaycı gibi bir general bile, “Acaba FETÖ ile mücadelede kandırıldık mı?” sorusunu sormak zorunda kaldı.

AK Parti içindeki kripto siyasi FETÖ’cülere ilişilmemesi de kimsenin gözünden kaçmadı. Geçmişinde FETÖ ile alabildiğine irtibatlı olan bazı siyasetçiler ve bürokratların iktidar tarafından önemli görevlere, bakanlıklara, bakan yardımcılıklarına vs. getirilmesi de tepkilere sebep oldu.

Ak Parti kadın haklarını koruma adına yaptığı çalışmalarla da aile kurumuna büyük zarar verdi. İstanbul sözleşmesine önce imza atmasına rağmen sonradan çekildi ama bu arada getirilen kanunlara ilişilmedi. Sonuçta kocasını takmayan kadın, babasını dinlemeyen çocuk, birliği bozulmuş bir aile yapısı ortaya çıktı. Erkekler hanımlarına şiddet uyguluyor bahanesiyle evden uzaklaştırıldı. Hatta erkek kadının beyanı esas alındığından eşine tecavüz etti denilerek hapse atıldı.

Ailelerinin izniyle erken evlilik yaptıkları için mağdur edilen on binlerce ailenin sesi de duyulmadı. Çocuk sahibi olmuş mutlu babalar tecavüz suçlamasıyla cezaevlerine konuldu ve geride kalan hanım ve çocuklar perişan edildi. Gelinen noktada Müslüman ailelerin izniyle evlenen çocukları nikâhlı olarak aile kurunca cezalandırıldı. Fakat işin garip tarafı nikâhsız birliktelikler özgürlük olarak görüldü.

İktidara geldiğinde mazlumun, mağdurun koruyucusu olan ve bunu birçok icraatıyla ispatlayan Erdoğan’ın, yıllar içinde değiştiğine şahit olduk. Sayın Erdoğan etrafını saran yalakalar ve dalkavuklar yüzünden kendisini iktidara taşıyan milleti görmez ve duymaz oldu. Milletin sesini iktidara iletecek insanlar şahsi çıkar peşine düşünce mazlumun sesi iktidar tarafından duyulmadı.

İktidar medyasını elinde tutan goygoycu kesim ise gerçekleri hiçbir zaman Erdoğan’a iletmedi. Ülke birçok sorunla uğraşırken iktidar medyası işi yalanlarla örtmeyi başardı.

Aradan geçen beş sene içinde milletin sorunları dağ gibi yükseldi. Pahalıktık zirve yaptı. Piyasalar üç beş marketçinin insafına terk edildi. Bunlara karşı yapılması gereken denetlemeler yapılmadı ya da yapılsa da sorunu çözecek çapta değildi.

Piyasaların denetlenmemesinde özellikle Tarım Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı içindeki kripto FETÖ’cülerin payı büyüktür. Bilerek piyasaları denetleyecek çalışmalar yapılmadığı için başıboşluk hâkim oldu. İktidar bu alanda muktedir olamadı. Tarım Kredi marketlerle yapılması gereken çözümler ise geçici birer icraat olarak kaldı. Kaldı ki fiyat olarak Tarım Kredi marketleri diğer marketlerden asla geri değildi.

“Eğitim ve sağlığın ticareti olmaz” gerçeği ne yazık ki Ak Parti tarafından görmezden gelindi. Artık sağlık sisteminde hastaneler hastaları, özel okullar da öğrencileri müşteri olarak görmeye başladı.

 Sağlık sisteminde yapılan reformlar yapılan yanlış tercihlerle küreselci çetelerin insafına terk edildi. Şehir hastaneler inşa ediliyor ama insanlar hastanelere düşmesin diye önleyici koruyucu sağlık sistemi görmezden gelindi. Hastanelerde tıkanan randevu sistemine ise çözüm getirilemedi.

Eğitim sistemindeki sistem değişiklikleri bir türlü bitmedi. 22 yıllık iktidarında ona yakın bakan değişti ve her gelen bakan eğitim istemini sil baştan düzeltmeye(!!!) kalktı ve haliyle eğitimdeki millilikte, eğitim de, öğretimde dumura uğradı. Adı milli kendi zavallı bir duruma düştü. Özel okullar furyası ile millet resmen soyuldu ama iktidar bu durumu sadece seyretmedi, bir de teşvik etti.

Yukarıdan beri saydığım sorunlara ciddi çözümler bulunamayınca millet neredeyse isyan eder hale geldi. Son iki senedir emeklilere yapılan haksızlıklar ise gerçekten bardağı taşıran son damla oldu. Emekliyle “Kök maaş” hikâyesi ile adeta dalga geçildi. Gerçek enflasyonun yüzde üç yüzlere vardığı bir dönemde en düşük emekli maaşının 10 bin lira yapılması ve sonradan yapılan açıklamalar emekliyi çileden çıkardı.  

İktidar gelinen noktada kibrinin esiri oldu. Kendisini iktidara taşıyan kesimleri görmeyince o kesimler de iktidarı görmeme kararı aldı. İktidara yapılan bütün ikazlar da dikkate alınmayınca 31 Mart seçimlerindeki sonuç kaçınılmaz oldu. Emekli kışı ayaz yiyerek geçirdi ama bunu asla unutmadı ve 31 Mart seçimlerinde bazısı sandığa gidip rakip partilere oy vererek, kahır ekseriyeti de sandığa gitmeyerek iktidarı yerel seçimlerde cezalandırdı.

Aslında millet Ak Partiye hem 2019’daki yerel seçimler de hem de 31 Mart 2024’teki yerel seçimlerde sadece sarı kart gösterdi. Eğer Ak Parti önümüzdeki 4 sene içinde yaptığı yanlışları görmez ve aynı aymazlıkla davranırsa 2028 seçimlerinde milletten kırmızı kart görür ve sonu ANAP gibi olur.

Unutmayın ki tarihin çöplüğü yüzlerce siyasi partiyle doludur. Umarım Ak Parti bu kez gerçekten yaşananlardan ders alır da AKP’leşmekten kurtulur.

ÜLKÜCÜNÜN YOLU ÇETİNDİR

Uzun Zamandır “Ülkücü Delikanlılar Vuslat Kervanı” Adıyla Bir Araya Gelen Ocak Ruhlu Ülkücüler Bu Kez Topkapı Surlarında Erdem Karakoç’un İftarında Buluştu ve Hep Bir Ağızdan Haykırdılar:

HABER VE YAZI: SELİM ÇORAKLI

Ülkücülerin yol başçılarından olan Nihal Atsız, “Selam” ismini verdiği şiirinde Ülkücülere şöyle seslenir:

“Zafer, ümit kaynağının bir çeşmesidir.

Zafer birçok gönüllerin birleşmesidir.

Gönülleri birleşenler! Selam sizlere!

Uzaklarda dertleşenler! Selam sizlere!

Selam şanlı mazimize! Selam yarına!

Selam zafer ordusunun silahlarına!

Ey geçmişin yiğitleri! Selam sizlere,

Ey yarının şehitleri! Selam sizlere!”

27 Mart 2024 tarihinde Topkapı sosyal tesislerinde bir araya gelen “Ülkücü Delikanlılar Vuslat Kervanı” mensupları hep bir ağızdan Nihal Atsız’ın bu çağrısına “Aleyküm Selam” diyerek cevap verdi.

Başbuğ Alpaslan Türkeş’in rahmetli olmadan önce yaptığı bir duasıyla iftar yapıldı.

İftar sonrası toplantının açılış konuşmasını yapan Ülkücü hareketin Dede Korkut’u Orhan Çakıroğlu ise, her zamanki gibi ülkücülerin bedenen yaşlansalar da ruhen hep 19 yaşında olduklarını hatırlattı.

“Besmele 19 harftir ve ülkücüler de bu sebeple 19 yaşındadır. Bu genç ruhlar İslam’a ve şanlı Resulüne gönülden bağlıdır. Ülkücü hakikat yolundadır ve bu hususta gözünü kırpmadan canını verir. Ülkücü hayatını İslam’a ve Resule adamış insandır ve bu yoldan asla dönmez. Ülkücünün yolu çetindir. Bunu bildiğimiz için ‘Yufka yüreklilerle çetin yollar aşınmaz.’ Deriz. Ülkücüler Türk milletinin varlık sebebidir. Ülkücü milleti var olsun diye davasında yok olmuş kişidir.” Diyen Orhan Çakıroğlu, ülkücülerin Dünyaya adalet getirecek bir ocağın mensupları olduğunu, bu yolda ilerleyenlerin asla ikbal ve menfaat peşinde koşmadıklarının altını çizdi ve sözlerini şöyle tamamladı: “Yolumuz İlay-ı Kelimetullah’tır. Biz bu misyon için can vermeye söz verdik. Sözünü yerine getirmeyen Ülkücü olamaz. Ülkücünün yolunda ikbal yoktur, menfaat yoktur. Ülkücü ocağına partisine bağlı kişidir.”

Daha sonra söz alan davet sahibi ve İstanbul Ülkü Ocakları eski Başkanı Erdem Karakoç ise, “Biz ülkücüyüz. Ocağımız Ülkü ocakları partimiz MHP’dir. Bizler bir araya gelirken maksadımız bellidir. Bütün firavun oyunları bozmak için bir araya geliyoruz. Kucağımızı açtık sağa sola gidenleri de baba ocağına bekliyoruz.” Dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti:

“Biz Osmanlı’nın torunlarıyız. Bizim kavgamız Gazi Mustafa Kemal’in gömdüğü ama bazılarının ısrarla ortaya çıkarmaya çalıştığı mandacı zihniyetledir. Milliyetçiler batıdan medet uman mandacı zihniyeti her zaman yenecektir. Bizler geçmişte her türlü vesayet rejimlerine dur dediğimiz gibi şimdi de diyoruz. Biz ülkücüler her zaman milletle beraber olduk. 15 Temmuzda herkes şaşkınken liderimiz Devlet Bahçeli devletin yanındayız deyip milli güçleri harekete geçirdi. 12 Eylül’de onların çocukları kazanmıştı. 15 Temmuz’da bizim çocuklarımız kazandı. Biz Başbuğumuzun çağırdığı hak yolundayız, Ülkü ocaklıyız, MHP’liyiz. Partimiz neyi işaret ediyorsa biz o yoldayız.”

Daha sonra kürsüye çıkan Hayrettin Alp ise, söze Vuslat kervanına katılan bütün ülküdaşlarını selamlayarak başladı ve önemli bir konuyu da şu sözlerle dile getirdi:

“Değerli ülküdaşlarım. Bizim ocağımızda yetişip daha sonra makam ve mevki uğruna başka yerlere giden arkadaşlarıma çok üzülüyorum. Ülkücülük yolunda ilerlerken bu tür makam mevki asla söz konusu olmamalıdır. Ne yazık ki küçük menfaatler uğruna parti parti dolaşanlar var ve gittikleri yerlerden bize hücum ediyorlar. Biz de iken ant içtikleri davalarını unutmuşlar bize laf ediyorlar. Bunların bize laf etmeye hiçbir hakları yoktur. Bize laf edeceklerine içtikleri antlarına sahip çıksınlar. Bizim baba ocağımız MHP’dir ve bu seçimde de oylarımız ittifak yaptığımız Cumhur ittifakınadır.”

Sırasıyla söz alan Mustafa Can, Mahmut Yıldırım, İsmet Koçak ve Engin Kahveci günün anlamına ait kısa konuşmalar yapıp şiir okudular.

Toplantıda söz alan Taş medreseli rahmetli Halil Durmaz ülküdaşımızın hanımı Perihan Durmaz ise, böyle toplantıların yapılmasından gurur duyduğunu ve bu tür birlikteliklerin kendisine moral ve güç verdiğini dile getirdi ve sözlerini, “Hepsinin yüreği büyük Ülkücüler vatanın vakit kaybetmeden yönetimine gelmelidir.” Temennisiyle bitirdi.

 Son olarak söz alan Ülkücü harekette çok önemli görevler yaptıktan sonra milletvekili olarak TBMM’de de bulunan Ahmet Çakar ise, “Ülkemizin geleceği ülkücülerin çalışmasına gayretine bağlıdır.” Dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Ülkücü hareket Türk milletinin dinamosudur. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de en önemli misyonları ülkücüler üstlenmek zorundadır. Ülkücü fikir bir an önce iktidar olmalıdır. Ancak şimdilik reel politik gereği Milliyetçi hareket partisi Cumhur ittifakı diye bir ittifak kurduk. Bu siyaseti takip ediyoruz. Cumhur ittifakının adaylarını destekliyoruz. Bizim asıl gayemiz bütün dünyada Türk birliğini başarmaktır. Yaptığımız bütün çalışmalar bunun içindir.”

Her zaman olduğu gibi toplantı sonunda bütün ülkücüler hep bir ağızdan Kürşat marşını okudu.

ÜLKÜCÜ AKSİYON ADAMIDIR

Ocak Ruhuyla Her Hafta Bir Araya Gelen “Delikanlılar Vuslat Kervanı” 22 Mart 2024 Günü Tomarzalılar Vakfındaki İftarda Buluştu ve MHP İktidarı İçin Birlik Beraberlik Mesajı Verdiler.

Ocak Ruhuyla Her Hafta Bir Araya Gelen “Delikanlılar Vuslat Kervanı” 22 Mart 2024 Günü Tomarzalılar Vakfındaki İftarda Buluştu ve MHP İktidarı İçin Birlik Beraberlik Mesajı Verdiler.

HABER: SELİM ÇORAKLI

Gönülleri Ocak ruhuyla dopdolu, gözleri Turan ufkunda olan, Kur’an ve Resulünü rehber edinmiş “Delikanlılar Vuslat Kervanı” 22 Mart 2024 Günü Tomarzalılar Vakfındaki iftarda yeniden bir araya geldi.

İftara ülkücü hareketin tanınmış ve Yusufiye medreselerinde çilesini çekmiş mensupları ile birlikte çok sayıda genç ülkücüler de katıldı. Ülkücü hanımlarında katıldığı iftar sonrası yapılan konuşmalarda gönülleri birleşen ülkücülerin sevgi mesajını ülkenin ve dünyanın her yerine yaymalarının gerekliliğine vurgu yapıldı. Ülkenin selameti için baba ocağı MHP’nin mutlaka iktidar gelmesinin şart olduğu üzerinde duruldu. Bunun için ülkücülerin mutlak surette birlik ve beraberliği sağlayarak hedefe yürüyebileceği belirtildi.

İftar öncesi bu ülke ve dava için canını çekinmeden veren şehitler için saygı duruşu yapıldı ve ruhlarına Fatiha okundu.

İftar sonrası toplantının açış konuşmasını yapan ülkücü hareketin Dede Korkut’u Orhan Çakıroğlu, “Gönülleri Birleşenler selam sizlere.

Uzaklarda dertleşenler selam sizlere.

Kardeş ya da arkadaştır diye evleri,

Ocakları dağıtılan Ülkü devleri.

Selam size üstünüzde bütün bakışlar.

Bir gün olur elbet tarih sizi alkışlar.” Dedikten sonra şu önemli açıklamalarda bulundu:

 “Ülkücü hareket bir aksiyon hareketidir. Gücünü ve kudretini İslam ahlak ve faziletinden alır. Bu davaya nefer olmak, bu hareketin bir mensubu olmak, ülkücüler için muazzam bir payedir. İhanetin ve bölücülüğün önünde çelik bir kalkan gibi duran Ülkücü hareket, Vatan ve millet düşmanlarına çelik yumruğunu her daim gösterecektir. Ülkücüler “Kendini bilen Rabbini bilir.” İlkesiyle kendini bulmak için yola çıktı. Kendini bilen gönlünden Allah’tan başkasını çıkarır. Ülkücü bunu başarma yolunda çalışan kişidir. Ülkücünün şahsi hayatı yoktur. O davası uğruna yaptığı hiçbir şeyden karşılık beklemez, menfaat düşünmez. Ülkücü yaşatma uğruna yaşama sevdasından vazgeçen yiğitlerdir. Bunu dün canlarını, mallarını, gençliklerini vererek ispat ettiler ve bugün de yeri ve zamanı gelince yeniden ispat ederler. Bizim davamız Allah’ın ve Resulün adını yükseltme davasıdır.” 

Orhan Çakıroğlu bu iftarı veren ülküdaşımız Emin Çatalbaş’a da teşekkür etti.

Büyük bir katılım ve coşku içinde geçen iftar sonrası bütün ülkücüler hep bir ağızdan Kürşat marşını okudu.

KÜRŞAT MARŞI

Yufka yüreklilerle çetin yol aşılmaz,

Çünkü bu yol kuludur gider Tanrı dağına

Hâlbuki yoldaşını bırakıp kaçanların,

Değişilir topuda bir sokak kaltağına.

Kürşad’ın narasıyla indik Tanrı dağından

Ruhumuzu kandırdık Orhun’un kaynağından,

Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur.

Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur.

Delinse yer, çökse gök, yansa kül olsa dört yan.

Yüce dileğe doğru yürürüz yine yayan.

Moskoflardan, yankeden, masonlardan yılmayan

Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz.

ERDEM KARAKOÇ: MHP BABA OCAĞIMIZ

“Gönülleri nerede birleşeceğini hareketimizin Dede Korkut’u Orhan Çakıroğlu abimiz işaret etti. Ocağımız Ülkü Ocakları partimiz MHP’dir. Bu kutlu dava bize Başbuğumuzdan kalmıştır. Bunun dışında bir ortak kabul etmeyiz. Ülkücüler ve milletimiz ortak kabul etmez. Biz ülkücülerin her zaman ve zeminde milletimize kast etmek isteyenlere, hainlere, davayı bırakıp kaçanlara söylenecek sözümüz vardır. Biz ülkücüler Başbuğun işaret ettiği ve yürüdüğü Allah yolunda yürüyoruz. Bütün ülkücüler olarak varlığımızı vatanımız, milletimiz, milli ve manevi değerlerimiz için feda etmeye her zaman hazırız.”

HAYRETTİN ALP: ÜÇ HİLAL BAYRAĞI ALTINDAYIZ

“Gönülleri ülküsünün peşinde bileşenlere selam olsun. Bu davanın çilesini çekenlerin hepsine selam olsun. Bu davada şehit olanlara selam olsun.  

Ülkücü hareket çok çileler çekti, büyük mücadeleler verdi. Bu uğurda canını malını feda etti. Her ülkücü bu mücadelesini şeref bildi. Bu vuslat kervanının yolcuları davalarını özünde yaşamış insanlardır. Bu zamana kadar davaları için ne lazımsa yapmışlardır ve bundan sonra da karşılıksız devam edecektir. Birlik ve beraberliğimizi yıkmak isteyen fitnelere karşı uyanık olmalıyız. Bu hareketin potansiyeli çok yüksektir. Onun için çok çalışarak hareketimizi gerçek potansiyeline kavuşturmak ve tek başına iktidar yapmak zorundayız. Bu milletin ülkücü iktidara ihtiyacı var.

Ne yazık ki bu hareket içinde yetişen ama değişik bahanelerle kaçıp giderler ant içerek girdikleri davalarına bir futbol taraftarı kadar sahip çıkmadılar. Ufacık menfaatler karşılığında başka partilerin peşine düştüler. Gitmekle kalmayıp gittikleri yerde ülkücü hareketin adını kullanıp istismar ettiler. Bunlara fırsat vermemeliyiz. Kimsenin binlerce şehidi olan bu hareketi istismar etmeye hakkı yoktur. Yapanlara izin vermemeliyiz. Bizden görünüp bize darbe vuranlara yüz vermeyelim.  Bizin ocağımız Ülkü Ocakları partimiz MHP’dir. Biz Üç Hilal bayrağı altındayız.”

AHMET ÇAKAR: KENDİMİZİ YENİLEYİP ÜRETMELİYİZ

Ülkücü hareket büyük cenderelerden geçerek bugünlere geldi. Bütün zorluklara rağmen Rabbimizin lütfuyla ayakta kalmış ülkücüleri selamlıyorum. Meşhur bir söz vardır: ‘Kendini yenilemeyen yenilir. Üretmeyen tükenir.’ Hedefi Turan rehberi Kur’an olan ülkücüler olarak bizler de hem kendimizi yenilemeli ve hem de üretmeliyiz. Kendini yenilemeyen ve üretmesini beceremeyen toplulukların yaşaması zordu. Ülkücüler Türk milletinin ana damarıdır. Karşılıksız seven ve davası uğruna canını bile vermekten çekinmeyen fedakâr insanlarız. Bize bu fedakârlık ruhunu aşılayan Başbuğumuzdur ve o Allah’ın Türk milletine bir lütfudur. Bizde bu lütuftan faydalanmış ülkücüler olarak kendimizi bahtiyar hissediyoruz. Ülkücüler olarak kendimizi milletimize hakkıyla anlatamıyoruz. Türk milleti kendisinin ana damarı olan ülkücüleri iyi tanımalıdır. Seçimler yaklaştı. İttifak ortağı olduğumuz Cumhur ittifakı bu ülkenin geleceği için olmazsa olmaz bir birlikteliktir. Cumhur ittifakının başarılı olmaması halinde ülkenin geleceği DEM ile demlenen CHP’nin eline geçer ki bu Türk milleti için felaket anlamına gelir.”

KUR’AN’DA YÖNETİM İLKELERİ

Kur’an inanan insanlar için hayat nizamıdır. İnsanın ferdi hayatından sosyal hayatına, ailesinden iş hayatına kadar hiçbir alanı boş bırakmadan ilkeler vazetmiştir. Birçok ayette insanın yaratıldıktan sonra başıboş bırakılmadığı açık biçimde beyan edilmiştir.

Kur’an en küçük müesseseden devletlere kadar olan geniş alanda yönetim ilkelerini belirlemiş, insanlar ve insan devlet arası ilişkilerde yolları çizmiştir.

İnanmış her insan için yaşadığı hayatta karşılaştığı bütün problemlerde ilk başvuracağı kaynak Kur’an’dır. Zaten bir insan her hangi bir problemle karşılaştığında ilk olarak aklına, “Bu hususta Rabbimiz Kur’an’da ne gibi yol göstermiş” düşüncesi gelmiyorsa o insanın kitabı olan Kur’an ile ciddi problemleri var demektir.

“Ey insanlar! Rabbinizden size, bir öğüt, gönüllerde olan dert ve sıkıntılara bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet olan Kur’an gelmiştir.” (Yunus, 57)

Kur’an, Allah’ın varlığını ve birliğini gönüllere nakşeden, Nübüvvet müessesesini akılların dikkatine sunan, öldükten sonra insanların yeniden dirilip hesaba çekileceklerini, mükâfat veya ceza alacakları ahiret yurdunun varlığını vicdanın derinliklerine kazıyan, insanların Allah ile olan ilişkilerinde ibadetin, kullar ile olan ilişkilerinde ise adaletin, kulluğun olmazsa olmaz şartı olduğunu ders veren yanılmaz ve yanıltmaz bir hidayet kılavuzu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kur’an’ın söylediklerinden şüpheye düşenler imandan yoksun kimselerdir. Kur’an mutlak doğrunun adresidir. Bu doğruluktur ki insanı kurtuluşa götürür.

“İçinde asla şüphe olmayan Kur’an, yolunda gitmek ve arınmak isteyenler için yol gösterici bir kurtuluş rehberidir.” (Bakara, 2)

Ne yazık ki Kur’an’ın bu yol göstericiliğinden uzaklaşanlar onu ölülerin arkasından okunan dua kitabı haline dönüştürmüş ve sonuç itibariyle Kur’an’ın âlemşümul yol gösteren ilkeleri görmezden gelinmiştir. Hâlbuki Kur’an dirilere inen bir kitaptır. Bütün diriler aile, sosyal hayat, devlet yönetimi, ticaret yaparken, mahkemelerde onu merkeze koyarak çözümleri almak ve onun gölgesi altında yeni çözümler üretmektir.

“Ey iman edenler! Hepiniz çekişmeyi bırakıp Kur’an’ın prensiplerinde toplanarak barışa, güvenliğe girin, şeytanın ve benzerlerinin izinden gitmeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 208)

Kur’an inanan insanların yönetim ilkeleri alanında hayatlarının merkezine “Adalet, Emanet, Ehliyet, Meşveret Maslahat” gibi vasıfları yerleştirmesi gerektiğinin zorunluluğunu dile getirir.  

Kur’an’ın hayata bakışında hemen her alanda temel kabul ettiği düsturların başında adaletli olmak gelir. Kur’an açık biçimde, “İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmediniz.”  (Nisa, 58) diye emreder.

“Adaletli ol” emri ister bireysel olarak ticaret yaparken isterse de herhangi bir müessese veya devlet yönetirken geçerli olan en önemli ilkelerdendir. Buradan hareketle önemli hukukçular, “Devletin dini adalettir.” Diyerek meselenin önemine dikkat çekmişlerdir.

Adaletin kelime anlamı; eşit olmak, eşit kılmak, denklik, denge, doğru davranmak, hakka göre hüküm vermekti, bir şeyi yerli yerince yapmak veya herkese ve her şeye hak ettiği şekilde davranmak demektir. Adaletin zıddı ise, haksızlık yapmak ve doğru yoldan sapmak gibi anlamlara gelen zulüm kavramıdır. Zulüm ise İslam’da şen’i bir davranış olarak tanımlanmıştır.

Adaletli olmak için yapmamız gerekenler aslında çok basittir.

İnanmış insanın kendisi veya çevresinde fark ettiği haksızlıkları dile getirmek.

Kendi haklarını kadar çevresindeki insanların haklarını da savunmak, 

Yapmış olduğu davranışların sonuçlarını kabul ederek karşı koymadan sonuçlarına razı olmak.

Paylaşım yapılması gereken durumlarda paylaşımı adil bir şekilde yapmak.

Yapılan zulüm ve haksızlıklara karşı eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele etmek.

İslam insanı adaletsizlik yapmaktan men eder. Adil olmada insanın en yakını bile olsa adaletten vazgeçilmemesini emreder.

“Bir topluluğa veya kişiye olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adaletli olun adâletten ayrılmayın.”(Maide, 8)

Kur’an’ın yönetim ilkelerinden emanet ve ehliyette çok önemlidir. “Emaneti ehline veriniz.” İlkesi bizzat Kur’an’daki Nisa Suresi 58. Ayetinde belirlenmiştir.

“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.”

Adalet, emanet ve ehliyet birbiriyle üçüz kardeş gibidir. Adaletin hükümferma olduğu her zaman ve mekânda emanetler ehil olanlara verilir. Başarının altında yatan sır da burada gizlidir. Aksi ise devlet yönetiminde, şirket yönetiminde, aile yönetiminde ehil olmayanların eline geçmesi demektir ki bu devlet, aile, şirket ve toplumlar için en büyük felaketlerden biridir.

Ehliyet ilkesi fıkıh usulüne de temel teşkil etmiştir. Hukukçularımız ayeti merkeze alıp, “Maharet ibadete tercih edilir.” Diyerek yapılacak işi dindar olana değil de ehil olana verilmesini istemiştir. Ehil olanın dini inançlarına ve cinsiyetine ise asla bakılmaz. 

Kur’an’ın önemli yönetim ilkelerinden biri de meşverettir. Meşveret, enaniyeti, kibirlenmeyi bırakıp başkalarının fikrinden de faydalanmak demektir. “O mü’minler işlerini birbirine danışarak yapar.” Ayeti inananların meşveret ilkesine önem vermelerini istemiştir. Meşveret ilkesi aynı zamanda diğer insanların da yönetime katılmaları anlamına gelir. Yalnız meşveret yapılırken açık ve şeffaf bir zemin oluşturmalı, buradan çıkan ortak akılla meselelere çözümler aranmalıdır.

Meşveret, hak ve hakikati ortaya koyma ve mevcut şartlar içinde yapılması gerekeni en isabetli şekilde belirleme imkânı verir. Meşveret edilenlere değer verildiğini gösterir. Onların kalplerini hoşnut eder, işin beraberce yürütülmesini sağlar.

Meşveret ilkesi aynı zamanda Kur’an’ın akla verdiği önemi de bütün açıklığı ile ortaya koyar.

“İnananlar Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar.” (Şura 38).

 Bu ayet, İslâmî idare şeklinin, Müslümanların kendi aralarından seçecekleri şûranın kararlarına dayandığına delil olarak gösterilmiştir.

Resulullah da hemen her meseleyi dostlarıyla istişare ederek onların düşünce ve görüşlerini alıyordu. Bununla yapılması plânlanan işlere, herkesin ruhen ve fikren iştirakini sağlayarak projelerini en sağlam statikler üzerinde gerçekleştiriyordu.

Atalarımızda Kur’an ve Resulullah’ı örnek aldığı için, “Bir bilene sor. İki bilgi bir bilgiden hayırlıdır.” Diyerek meseleyi formüle etmiş ve bunu her zaman ve mekânda uygulamışlardır. Bu sebeple çoğu kez zaferi yakalamışlardır.

İslam’ın vazettiği önemli düsturlardan biri de umumun menfaati anlamına gelen maslahattır. Günümüzde “Kamu yararı” olarak isimlendirdiğimiz maslahat toplumun birlik ve beraberliği için işletilmesi gereken bir prensiptir. Devlet yöneticileri ortaya koyacakları çalışmalarda Kur’an’ın tanıdığı çerçeve içinde halkın yani kamunun yararını gözetmek zorundadır. İslam kamu yöneticilerinin görev yaptığı süre içinde zenginleşemeyeceğini ilke olarak koyar. Kamu yöneticisi yönetime nasıl geldiyse öyle gider. Devletin haliyle milletin malını çalmaz, yolsuzluklara alet etmez. Yönetici adalet ve hukuk prensiplerinden asla ayrılmaz. Emanete hıyanet etmez. Kısaca yönetime Harun gibi gelip Karun gibi gitmek Müslüman yöneticinin sıfatı olamaz. Çünkü Müslüman yönetici hep milletin menfaatlerini şahsi menfaatlerinden üstün tutar.

***

Ramazan ayının içindeyiz. Ramazan Kur’an ayıdır. Bunu vesile ederek bize yol gösterici rehber olarak gönderilen Kur’an’ımızı okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalışmamız bizi mü’min kılar ve takvaya eriştirir.

 “O Kur’an, insanları Hakk’a ulaştırır; helâl, haramda ve din hükümlerinde hakkı batıldan ayırır…” (Bakara, 185).

Elimizde böyle mucize bir kullanım kılavuzu varken çözümleri başka yerlerde aramak akılsızlık olmaz mı?

“Bu Kur’an, akıl sahiplerinin, ayetlerini iyice düşünüp anlamaları ve ders almaları için, sana indirdiğimiz saadet kaynağı bir kitaptır.” (Sâd, 29)

Resulullah (sav) Kur’an ile amel etti ve bize Kur’an’ı eksiksiz şekilde iletilmesinde elçilik yaptı. Hz. Âdem ile başlayan ve Hz. Muhammet ile kemale eren İslam dininin son kitabı Kur’an eksiksiz olarak elimizdedir ve insanlığın tek kurtuluş rehberi olmuştur.

 “De ki: Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam. De ki: Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?” (Enam, 50)

Yazımızı Kur’an’daki Resul duaları ile bitirelim:

“Ya Rabbi! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma. Katından bize rahmet bağışla, sen çok bağışlayansın. Ey Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak sen toplayacaksın. Allah verdiği sözden kesinlikle geri dönmez.” (Al-i İmran, 8-9)

“Ey Rabbimiz! Biz iman ettik. İşlediğimiz günahları bağışla ve bizleri ateşin azabından koru.( Al-i İmran, 16)

ÜLKÜCÜLER KOÇOBA İFTARINDA BULUŞTU

Her Hafta Gerçekleştirilen Ülkücü Delikanlılar Vuslat Kervanı Bu Kez Erdem Karakoç’un KOÇOBA’sında gerçekleşti. İftara katılanların bedenleri KOÇOBA’da ruhları Tanrı dağlarındaydı.

HABER: SELİM ÇORAKLI

Her Hafta Gerçekleştirilen Ülkücü Delikanlılar Vuslat Kervanı Bu Kez Erdem Karakoç’un KOÇOBA’sında gerçekleşti. İftara katılanların bedenleri KOÇOBA’da ruhları Tanrı dağlarındaydı.

ÜLKÜCÜLER KOÇOBA İFTARINDA BULUŞTU

HABER: SELİM ÇORAKLI

Kardeşten de öte bir gönül bağıyla birbirine kenetlenmiş ve sevgi bağını tesis etmiş “Ülkücü Delikanlılar Vuslat Kervanı” ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden İstanbul Ülkü Ocakları eski başkanı ve MHP Erdem Karakoç’un KOÇOBA’sında verilen iftarda buluştu.

İftarın açılması ve yapılan duadan sonra hareketin Dede Korkut’u Orhan Çakıroğlu “Gönülleri birleşenler selam sizlere” diye selamlayarak toplantıyı başlattı.

Orhan Çakıroğlu konuşmasında, ülkücüler arasında sevgi bağının kopmaz bir ip gibi tesis edilmesi gerektiğinin sebepleri üzerinde durdu ve sözlerine şöyle devam etti:

“Ülkücüler bu vatan için canını veren en temiz evlatlarıdır. Bu toplantılar ülkücüler arasındaki manevi bağın güçlenmesi için bir vesiledir.  Onun için toplantıları harekete dönüştürmek zorundayız. Birbirimizi karşılıksız sevmek ülkücülüğün esaslarındandır. Bu sebeple her konuşmamız ve hareketimiz gönülleri bütünleştirecek vasıfta olmalıdır. Zorluklarla karşı karşıyayız ama bunlar bizi asla bizi yıldıramaz. Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz. Turan ülküsü için her engeli almalıyız. Biz sıradan insanlar değiliz. Ülkücü bu vatan için vardır.”

Daha sonra söz alan Mahmut Yıldırım ise Türk milletini muasır medeniyetler seviyesine ulaştıracak yegâne kadronun ancak ülkücüler olduğunu belirtti.

Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden Hayrettin Alp ise, değişik bahanelerle MHP’den kopanların düştükleri duruma dikkat çekti ve devamında şöyle dedi:

“Ne yazık ki geçmiş dönemde namluların önünde eğilmeyen birçok kişinin şimdilerde küçük menfaatler için eğildiklerini ve başka yerlere serpildiklerini gördüm. MHP’den aday adayı olanların bazıları aday seçilmeyince başka partilerin kapısında makam dileniyor. Bu ülkücüler için küçültücü bir tavırdır. Hâlbuki ocak ruhuyla yetişenler makam istemez. Verilmeyince de küsüp gitmez. Bu yanlışları anlatmak için bütün arkadaşlarımızın sahaya inmeleri ve MHP’nin davasının ne olduğunu anlatmaları gerekir.”

İftara katılanlara hitap etmek için sırasıyla söz alan Dr. Semih Uşaklı, Erhan Öztunç, Bekir Gül, Mustafa Dülger, İhsan Zomp, Hüseyin Koloğlu gibi hareketin çilesini çekmiş ülkücüler ise Türk İslam medeniyetini inşa edecek gençlerin yetiştirilmesi,  ülkücülerin yaşadığı ortak hatıraların gelecek nesillere aktarılmasının gerekliliği ve ülkenin içinde bulunduğu durumlar hakkında çıkış yollarını gösteren konuşmalar yaptılar ve bunun için ülkücülerin iktidarının elzem olduğu üzerinde durdular.

İftara ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden çok sayıda ülkücü katıldı.

“Orhan Çakıroğlu, Hayrettin Alp, Bekir Gül, Erdem Karakoç, Erhan Öztunç, Selim Çoraklı, Hüseyin Koloğlu, Mahmut Yıldırım, İhsan Zomp, Kahraman Dervişoğlu, Memduh Yellice, Muhammet Dadakoğlu, Muradi Güler, Mustafa Can, Mustafa Dülger, Mustafa Seyhan, Nadir Altındal, Abdülhamit Yıldırım, Ahmet Tat, Ali Çakmak, Bilgehan Dadakoğlu, Celal Yardımcı, Ceyhun Manuoğlu, Engin Kayacık, Harun Eraslan, Hasan Şahin, Hikmet Kurt, İdris Kendir, İhsan Tok, Kadir Çelebi, Kenan Kenger, Kıyas Yıldırım, Murat Elçi, Murat Ünlü, Mustafa Özçelik, Necmi Ak, Oğuz Karaman, Orhan Korkmaz, Orhun Daştan, Prof. Musa Taşdelen, Reşit Sözügüzel, Satılmış Karabacak, Mehmet Karakoç, Dr. Semih Uşaklığil, Sıtkı Akbal, Suskun Mustafa, Talat Özmen, Tanrıkut Turkeş Karakoç, Yücel Calbaz.”

Toplantı Orhan Çakıroğlu’nun iftara katılanlarla beraber söylediği

“Kürşad’ın narasıyla indik Tanrı Dağından,

Ruhumuzu kandırdık Orhun’un kaynağından,

Bu kaynaktan içenin yürekleri tunç olur.

Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur.”  marşıyla sona erdi.

Ocak Ruhu ve Üç Hilalin Öne Çıkarıldığı “Ülkücü Delikanlılar Vuslat Programı” Ülküdaşımız Kemalettin Aktaş’ın Kadıköy’deki Mekânında Gerçekleşti.

Ocak Ruhu ve Üç Hilalin Öne Çıkarıldığı “Ülkücü Delikanlılar Vuslat Programı” Ülküdaşımız Kemalettin Aktaş’ın Kadıköy’deki Mekânında Gerçekleşti.

ÜLKÜCÜ İKBAL PEŞİNDE KOŞMAZ

Uzun zamandan beri her hafta gerçekleşen ve “Ocak ruhu ile ”Üç Hilal’in” öne çıkarıldığı ve önderliğini davanın çilesini çekmiş ülkücülerin çektiği “Ülkücü Delikanlılar Vuslat Programı” bu kez Ülküdaşımız Kemalettin Aktaş’ın Kadıköy’deki mekânında gerçekleşti.

Şehitlerimize saygı duruşu ve Fatiha okunması ile başlayan programa 1980 öncesi Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden Orhan Çakıroğlu, Ahmet Çakar, Erdem Karakoç, Nadir Altındal, Mustafa Can, Mahmut Yıldırım, Selim Çoraklı, Abdullah Sapan, Ülkücü gazimiz Sinan Koç, Kahraman Dervişoğlu, Mustafa Seyhan, Mustafa İlter, Muradi Güler, Mustafa Dülgeroğlu, Hakkı Kurtuluş, Etem Çimen. Selami Şişman, Ali Karaca, Muhammet Dadakoğlu, Fevzi Kuvvet, Ülkücü şehidimiz Sabri Tabak’ın bacısı Hatice Tabak, Cemalettin Meriçli, Yaşar Toy, Dr. Semih ve ismini tespit edemediğimiz ülküdaşlarımız katıldı.

Programın açılış konuşmasını yapan hareketimizin Dede Korkut’larından olan Orhan Çakıroğlu, “Ülkücüler arasındaki birlikteliğin harekete dönüşmesi için ülkücüler arasında var olan sevgi bağını daha da sağlamlaştırmalıyız.” Açıklamasının ardından sözlerine şöyle devam etti:

Ülkücüler olarak Ocak ruhuyla hareket edip herkese kucak almalıyız. Değişim bahanelerle MHP’den başka yerlere giden arkadaşlarımızı da baba ocağımız MHP’ye bekliyoruz. Yaptığımız İhlas merkezli bu toplantıların manevi enerjisi giden arkadaşları da etkilemeye başladı. Toplantılar ülkücü bir sinerji oluşturdu. Kars’tan, Trabzon’a, Adana’dan Erzurum’a kadar ülkenin her yerine sirayet etti. Bizim mefkûremiz ilahi kaynaklı olduğu için tesiri de geniş olmaktadır.  Dünya gelişiyor, biz geri kalmamalıyız. Hedefimiz bütün dünya olmalıdır. Ülkücü duruşu bütün dünyaya tanıtmalıyız. Ülkücü fedakâr insandır ve en kıymetli varlığı canını feda etmeyi başarmıştır. Ülkücü kahramandır. Ülkücü ikbal peşinde koşmaz. İkbal peşinde koşan kişi zaten ülkücü olamaz. Öteden beri belli şer cepheleri ülkücü prototipi oluşmasına engel olmaya çalışıyorlar ama asla başaramadılar başaramayacaklar.”

Daha sonra söz alan MHP TBMM eski başkan vekili milletvekilimiz Ahmet Çakar ise, ülkücülerin dertli insanlar olduğunu ve toplantıya katılanların hemen hepsinin yarım asırlık bir dava geçmişi olduğunun altını çizdi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Ülkücü hareket yarım asırdır çok badire atlattı. Bunun için bazı hedeflerimize ulaşamadık ve bu bizlerde travmalar meydana getirdi. Hedefimiz büyüktü, çağlar üzerinden aşmamız gerektiği bize gösterildi. Bazen bu yükün altında ezildik ve bunun sonucu olarak sosyal hayatta birçok şeyimizi kaybettik. Başka bir boyutta girdik. Başbuğumuzun ifadesiyle, “Nizam kurmuş, büyük devletler vücuda getirmiş bir milletin evlatlarıyız.” Ancak bazı eksikliklerimiz var. Yarım asır sonra biz aksakallıların bir kurumu olmaması bu dertlerimizden biridir. Biz Ülkücü üniversitesinde 50 yıllık bir tahsil hayatı olan insanlarız. Tam olarak kurumsallaşamadık. İstihdam ve üretim gücü olmayan hiçbir topluluk iktidar olamaz. Ülkücü hareketin dertlerini oturup konuşamadık. Bunu yapacak çalışmalara başlamalıyız.” 

ERDEM KARAKOÇ:

“Ülkücüler her zaman ve mekânda konuşmalarına dikkat etmelidir. Yanlış anlaşılacak konuşmalar davamıza zarar verebilir. Başkalarını suçlamak bize yakışmaz. Bizim ocağımız Ülkü Ocakları, partimiz MHP’dir. Her zaman ve mekânda bize yakışan siyasi üsluba sahip olmalıyız. Konuşmalarımız yarın bizi sıkıntıya sokmayacak şekilde olmalıdır.”

MUSTAFA CAN:

“Ülkücüler olarak aramızda asgari müştereklerde bir olmayı başarmalıyız. Evde hata yapan çocuklarımıza gösterdiğimiz gibi dava arkadaşlarımıza da yaptıkları yanlışlar varsa müsamaha göstermeliyiz. İnsan hayatında sıkıntılar her zaman olabilir. Bütün zorluklar karşısında biz davamıza inanmalı ve güvenmeliyiz. Şahısların hatalarını davaya mal edemeyiz.”

MAHMUT YILDIRIM:

“Biz kimiz? Nostalji yaşayan bir topluluk muyuz? Biz ülkücüler benzerlerinden farklı olarak hesabını yalnız Allaha veren seçkin bir topluluğuz. Şanlı Ülkücüleriz. Bütün dünyada davamızın şanına yakışır bir duruş sergilemeliyiz. Dünya bizden bunu bekliyor.”

 NADİR ALTINDAL:

“Ülkücüler olarak daima planlı projeli işler yapmalıyız. Sadece konuşmakla neticeye varmak zordur. Ülkücüler olarak var olan teşkilatlarımıza sahip çıkmalıyız.

ALİ KARACA:

“Hareket olarak birçok alanda haksızlıklarla karşı karşıya kaldık. Ülkücüler her alanda budandı. Hala da devletin birçok yerinde yokuz. Haksız olarak birçok ülkücü devlet kadrolarından elimine edildi. Bunlara mani olmak gerekir.”

SELİM ÇORAKLI:

“Tenkidin olmadığı yerde tekâmül olmaz.” Derler. Bizler de hem içe hem dışa yönelik tenkitlerimizi ilmi ve mantıki olarak yapmalıyız. Bu tenkitlerimizden birini yaptığımız toplantılardaki uzun konuşmalara yönlendiriyorum. Çok uzun konuşmalar bazen bıkkınlık verebiliyor. Onun için toplantılarımızdaki usule dair bazı düzenlemelere ihtiyacımız var. Mustafa Can’ın “Konuşmaları belli dakika ile sınırlayalım” fikrini destekliyor ve uygulanmasını bekliyorum.”

KAHRAMAN DERVİŞOĞLU:

“Çocukluğumdan beri ülkücü hareketin içindeyim. Muhsin Başkan ile de beraber çalıştık. Kutlu bir yola çıktık ve sonuna kadar devam ediyoruz. Ülkücüler vatanın has evlatlarıdır. Vatanın her yerinde bizler varız. Bize bu ruhu aşılayan şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz.”

MUSTAFA DÜLGEROĞLU:

“Bizler her zaman ve mekanda daamıza sahip çıkmalıyız. Bizler bunun için gerekli teşkilatlanmaları yaptık ve bundan sonra da partimize, ocaklarımıaz sahip çıkmak için elimizden geleni yapacağız.”

MUSTAFA SEYHAN:

“Bizler MHP olarak Cumhur ittifakını kurduk. Bize düşen bu ittifakın adaylarını desteklemektir. Adayların kazanması için elimizden geleni yapmalıyız. Cumhur ittifakı kazanmazsa karşı taraf meşruiyet tartışması açar. Onlara bu fırsatı vermemeliyiz.”

MUSTAFA İLTER:

“Davamıza leke getirmemek için gayret ettik. Bundan sonra da getirmemeye çalışacağım.”

YUFKA YÜREKLİLERLE ÇETİN YOLLAR AŞILMAZ

YUFKA YÜREKLİLERLE ÇETİN YOLLAR AŞILMAZ

Haber: Selim Çoraklı
“Ülkücü Delikanlılar Vuslat Kervanı” Fatih’teki Tomarzalılar Vakfında bir araya geldi. Genelkurmay eski başkanı ve Savuma Bakanı Hulusi Akar ve Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’ın da sürpriz katıldığı toplantının konusu seçimlerdi. Katılan bütün ülkücüler Cumhur İttifakının desteklenmesinin ülkenin bekasına yönelik bir çalışma olduğu üzerinde durdular.
Şehitler için saygı duruşu ve ruhlarına okunan Fatiha ile başlayan toplantının açılış konuşmasını Ülkücü hareketin Dede Korkut’u Orhan Çakıroğlu yaptı.
Çakıroğlu açılış konuşmasında Tomarzalılar Vakfı Başkanı Yaşar Karayel’e Ülkücüleri misafir ettikleri için teşekkür etti ve konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu toplantımızın adını delikanlılar vuslat kervanı koyduk. Çünkü biz yaşlı değil ihtiyar insanlarız. İhtiyar bilge kişi demektir. Ülkücüler ihtiyarlar ama yaşlanmazlar. Hayatın anlamı harekettir. Bunun için Ülkücüler devamlı hareket halinde olmak zorundadır. Ülkücüler bahane üretmeden ve şahsiyetlerini davalarının önüne geçirmeden ocak ruhuyla davalarını desteklemelidir.”
Haftanın konusunun seçim olarak belirlenmesinden dolayı söz alan ülkücü hareketin kanaat önderlerinden Mustafa Verkaya, Ahmet Çakar, Erdem Karakoç, Mustafa Can, Erhan Öztunç, Muhammet Dadakoğlu, İbrahim Kabalak, Mahmut Yıldırım, Selim Çoraklı, Memduh Yellice, Ali Çanak gibi konuşmacılar yerel seçimlerde MHP’nin ortağı olduğu Cumhur ittifakının milli şuura sahip adaylarına oy vereceklerini beyan ettiler.
Kahraman Dervişoğlu, Murat Güler, Hayrettin Alp, Kemal Akdeniz, Fehmi Gökçegöz, Abdullah Sapan, Emekli Başkomiser Zafer Elemen, Fahrettin Budak, Mustafa Seyhan, Cafer Yaylan, Bekir Gül gibi tanınmış ülkücülerinde katıldığı toplantıda daha sonra söz alan başta Ömer Faruk Karayel olmak üzere Tomarzalılar vakfı yönetim kurulu üyeleri de Ülkücüleri vakıflarında misafir etmekten şeref duyduklarını belirttikten sonra çalışmaları hakkında açıklamalarda bulundular.
Ülkücü sanatçılardan Ali Ulus ise Ülkücüler hakkında kaleme aldığı “AGA” isimli şiirini okudu.
Toplantının sürprizi ise Genelkurmay eski başkanı Hulusi Akar ve Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan’ın toplantıya katılması oldu.
Belediye başkanı M. Ergün Turan’ın kısa selamlama konuşmasından sonra söz alan Hulusi Akar Ülkücülerin bu ülkenin ayakta kalmasında çok önemli rol üstlendiklerini belirtti ve konuşmasına şöyle devam etti:
“Ülkücü fikir sahipleriyle bir arada olmak şereftir. Sizler amel ve aksiyon sahibi insanlarsınız. Ülkücüsüz devlet sıkıntıya düşer. Bu gerçeği gençlere aktarmak çok önemlidir. 2500 yıllık bir devlet şuuruna sahip Türk Milletinin mensuplarıyız. Bunun gururunu her yerde savunmalıyız. İslam ile Türklük etle tırnak gibi bütünleşmiştir. Bu şuuru gelecek nesillerin daha anaokulu seviyesinde anlatmalı ve bir ülkü olarak ruhlarına işlemeliyiz. İslam’la şereflenmiş Türkler tarih şuuruna sahip olmak zorundadırlar. Tarihini bilmeyen sürü olur. Din, tarih ve ülkü kavramlarını iyi kavramalı ve bunu gençlere taşımalıyız. Ortak bir ülkü peşinde milleti bütünleştirmeliyiz. Bulunduğumuz coğrafyada bir ateş çemberi içindeyiz. Ülkemizin bekasına yönelik tehlikeyi bertaraf etmek için bir beraber olmalıyız. Emperyalizme geçit vermemek lazım. Ötekileştirmeden kucaklaşmalıyız. Türklerden bahsetmeden dünya tarihi yazılamaz. Ülkümüz Kızılelma’dır. Bu hedefe giderken her türlü fedakârlığı yapan ve Cumhur İttifakına karşılıksız destek veren MHP’ye ve lideri Sayın Bahçeli’ye minnettarız…”
Toplantıya katılan Ülkücü gazeteci Mevlüt Yüksel ise bu tür toplantıların kaybolmaması için mutlaka bir internet sitesi yapılmasını, buradaki tarih yazmış ülkücülerin söylediklerinin ve hayatlarının kayıt altına alınması çin bir çalışma başlatılması teklifinde bulundu.
Büyük coşku içinde geçen toplantı gazeteci yazar Selim Çoraklı’nın “Asr” suresini ve Mehmet Akif’in bu sureyi tefsir ettiği şiirini okudu.
VEL ASR TEFSİRİ
Halikın namütenahi adı var en başı Hak.
Kul için ne büyük şey, Hakkı tutup kaldırmak!
Hani Ashab-ı Kiram ayrılalım derken,
Mutlaka sure-i vel asrı okurmuş, bu neden?
Çünkü gizli o büyük sureti asar-ı felah.
Başta iman-ı hakiki geliyor sonra salah.
Sonra Hak, sonra sebat; işte kuzum insanlık!
Bu dördü birleşti mi yok hüsran sana artık.
Son olarak söz alan Orhan Çakıroğlu ise katılan bütün Ülkücülerin katılımıyla ”Yufka Yüreklilerle Çetin Yollar Aşılmaz” marşını okutarak toplantıyı sonlandırdı.

Spot 1:
AHMET ÇAKAR:
“Ülkücüler bu milletin dinamosudur. Ülkücüler var oldukça Türk milleti var olacaktır. Bunu gelecek nesillere aktarmalıyız. Bu ülkede iki tür görevli vardır. Biri resmi görevliler diğeri ise gönüllü görevlilerdir. Ülkücüler bu ülkenin gönüllü görevlileri ve sahipleridir. Gerektiği yerde canını ve malını vermeye hazırdır. Bunu geçmişte ispatlamıştır.”
Spot 2:

ERDEM KARAKOÇ:
“Bu tür toplantılarda Ocak ruhuyla bir araya gelişimiz MHP’nin siyasi bir faaliyetidir. Bizim her hareketimiz siyasettir. Bu hususta gereken her türlü eylemi yapmakla görevliyiz. CHPKK ittifakını bozmak için Cumhur ittifakının destekleyeceğiz. Bizlerin bu ittifakı yapmamızın asıl maksadı ülke bekasına yöneliktir. İttifaklar bir mecburiyettir. Ülkücüler bu vatanın sahibidir. Bu vatana göz dikenin gözünü oyarız. Ülkücü harekete karşı olan saldırılara mücadele edeceğiz.”